Altay Fereli: “Her baktığımda bana aynı duyguları yaşatan eserleri hayat yolculuğumda yanımda tutuyorum”

Tüpraş Sigorta Yönetimi Koordinatörü, sanatsever ve koleksiyoner Altay Fereli, sanat ile küçük yaşlarda tanıştığında eserlere “küçük bir çocuğun oyuncakları” gözüyle baktığından bahsediyor. Fereli ile babasının hediyesiyle başlayan koleksiyon yolculuğu, koleksiyonundaki eserler, sanatın kendi üzerinde bıraktığı etki ve takip ettiği sanatçılar üzerine sohbet ettik. 

Röportaj: Burcu Dimili

 Sanata dair hatırladığınız ilk anınız nedir? Sanatla nasıl tanıştınız?

Sanatı “çağdaş sanat” kavramına indirgemeden bir bütün olarak ele alacak olursak, kendisiyle ilk tanışmam 1995 senesinde, henüz ben 8 yaşımdayken gerçekleşen 4. İstanbul Bienali vasıtasıyla olmuştu. Sanırım bunda babam Melih Fereli’nin dönemin İKSV Genel Müdürü olmasının büyük payı var. O dönem sergilenen eserlerin birçoğunun insan etkileşimi gerektiren eserler olması onlara “küçük bir çocuğun oyuncakları” gözüyle bakmama sebep olmuştu. Bu konudaki fikrimin, sanata ve sanat eserlerine bakışımın hâlâ aynı olduğunu belirtmek isterim.

Koleksiyonerlik serüveniniz ne zaman ve nasıl başladı?

2009 senesinde babamın Karolin Fişekçi’nin bir eserini bana hediye etmesiyle başladı. Eserin yanında bana hitaben yazmış olduğu mektupta da bu eserin koleksiyonerliğe başlangıçta koyulan ilk tuğla olduğunu vurgulamıştı.

İlk aldığınız eser hangisiydi? Eserde sizi yakalayan şey neydi?

İlk satın aldığım eser Alexandre Dupeyron & Yann Chatelin’in “light painting” metoduyla çekmiş oldukları fotoğraftı. 2010 yılında Singapur’da yaşarken gezdiğim The Affordable Art Fair Singapore sanat fuarında eseri görüp, sanatçılarıyla tanışma fırsatı bulmuştum. Özellikle fotoğrafın üzerinde yer alan oryantalist ve Uzak Doğu kökenli motiflerin sanatçıların daha önce yaşadıkları coğrafyalardan esinlenerek oluşturulduğunu öğrenmiş ve çok etkilenmiştim.

Sejla Kameric

“Bu zamana kadar koleksiyonuma kattığım tüm eserlerin ortak noktası benim üzerimdeki ilk etkilerinin ‘nefes kesici’ olmasıydı”

Koleksiyonerliğinizin arkasındaki ana motivasyon nedir? Koleksiyonunuzu oluştururken ve eser alırken nelere dikkat ediyorsunuz?

 Bu zamana kadar koleksiyonuma kattığım tüm eserlerin ortak noktası benim üzerimdeki ilk etkilerinin “nefes kesici” olmasıydı. Sanırım sanatçının eser aracılığıyla vermeye çalıştığı mesajdan ziyade benim üzerimde “ilk görüşte aşk” duygusunu ortaya çıkarması benim için çok daha önemli. Dolayısıyla, koleksiyonerliğimin arkasındaki ana motivasyonu “her baktığımda bana aynı duyguları yaşatan eserleri hayat yolculuğumda yanımda tutmak” olarak açıklayabilirim.

Alexandre Dupeyron & Yann Chatelin (Halong Bay)

Koleksiyonunuzda kaç eser yer alıyor? Seçkinizde hangi isimler var? Eserlerin dağılımı evin bölümlerine göre nasıl konumlanıyor? Örneğin salonunuzda, çalışma odanızda, yatak odanızda ya da çocuk odalarınızda hangi eserler yer alıyor? 

Şu an koleksiyonumda 20 farklı sanatçının 22 adet eseri yer alıyor. Mehmet Güleryüz, Sarkis, Ansen, Karolin Fişekçi, Nilbar Güreş, Huo Rf, Halil Altındere, Pınar Yolaçan, Ferhat Özgür, Can Aytekin, Aydın Berk Bilgin, Emirhan Eren, Sejla Kameric ve Manit Sriwanichpoom’un eserleri koleksiyon içerisinde ön plana çıkıyor.

Bu eserleri öncelikle boyutlarına, sonra ışıkla etkileşimlerine ve en son da kendi aralarındaki uyuma göre evimin uygun yerlerinde konumlamaya çalışıyorum. Maalesef tüm koleksiyonumu tek seferde evime sığdıramadığım için belli aralıklarla depo giriş-çıkışları kaçınılmaz oluyor.

Karolin Fişekçi

Bu eserlerden sizin için özel bir hikâyesi olan varsa anlatabilir misiniz?

2020’nin ilk aylarında Aydın Berk Bilgin’in “Gün İzi 149” eserini x-ist’te sergilenirken gördüğüm ilk anı unutamıyorum. Nefes kesici olmasının yanı sıra tüylerimi diken diken edip tam da tanımlayamadığım bir duygu bombardımanı yaşamama neden olmuştu. Sanırım hayatımda ilk defa bir sanat eseriyle bu denli bir etkileşimim oldu. Bunun sebebini de uzun süre çözemedim aslında. Ne zaman ki eserin pozlandığı yerin koordinatlarının çocukluğumun geçtiği evin hemen yan tarafında olduğunu öğrendim, bu gizemi de o zaman çözmüş oldum. Sanatçının bilmeden çocukluğuma ve anılarıma dokunması bu eseri benim için çok özel kılıyor.

Koleksiyonunuzu özetlemeniz gerekse nasıl anlatırdınız? Topladığınız belirli bir sanat türü var mı?

Bu zamana kadar hiç belirli bir türe odaklanmadım açıkçası. Dediğim gibi, eserin beni heyecanlandırması türünün önüne geçiyor. Resimden fotoğrafa, desenden objeye kadar her türden eserin koleksiyonumda yer alması çeşitlilik açısından büyük bir avantaj. Her ne kadar planlı olmasa da koleksiyonumun neredeyse 1/3’ünü fotoğraflar oluşturuyor. Sanırım ister istemez fotoğraflara ayrı bir ilgi duyduğumu keşfettim.

Pınar Yolaçan

Evinizde sergilediğiniz eserlerin yerini sık sık değiştiriyor musunuz? Aldığınız eserlerle ne kadar süre birlikte yaşıyorsunuz ve ne sıklıkla ev-depo ya da odalar arası yerini değiştiriyorsunuz?

Her ne kadar tüm eserleri bir arada tutabilmeyi arzu etsem de bunu başarmak güç oluyor. Belli bir sıklıkta olmasa da arada sırada depo-ev arası giriş çıkışlar oluyor. Evde ise her eserin kendine ait bir yeri olduğunu ve o yerle özdeşleştiğini düşündüğüm için yerlerini pek değiştirmiyorum. Koleksiyonumdaki eserleri hiçbir zaman ileride getiri sağlayabilecek bir yatırım aracı olarak almadım. Dolayısıyla, aslında koleksiyona giren eserlerin hepsi benim için ömürlük oluyor.

Pınar Yolaçan

“Bu dünyayı işin mutfağında yer alan kişilerin gözünden görmek benim için her zaman çok değerli olmuştur” 

Koleksiyonunuzu oluştururken profesyonel destek alıyor musunuz? Ya da yakın çevrenizde görüşlerine saygı duyduğunuz, fikrini aldığınız birileri var mı? 

Bu konuda en önemli danışmanım ve belki de en büyük şansım babam. Onun sanat konusundaki tecrübesine, birikimine, gustosuna ve bu konudaki yönlendirmelerine hem büyük saygı duyuyor hem de çok güveniyorum. Onun yanı sıra, hatırı sayılır sanatçı, sanat kurumu/galeri sahibi/çalışanı ve koleksiyoner dostlarımın yönlendirmeleriyle de koleksiyonumu büyütmeye çalışıyorum. Bu dünyayı işin mutfağında yer alan kişilerin gözünden görmek benim için her zaman çok değerli olmuştur.

Satın aldığınız sanat eserlerini nereden buluyorsunuz ve hangi eserleri alacağınıza nasıl karar veriyorsunuz?

Genellikle sanat kurumları/galeriler veya yakın ilişki içinde olduğum sanatçılar vasıtasıyla buluyorum eserleri. Koleksiyonerliğin başlarında daha çok fuarlardan alım yapmaya odaklıydım ancak zaman geçtikçe fuarların bana pek hitap etmediğini ve daha çok arz-talep dengesini kurmaya yönelik platformlar olduklarını düşünmem sebebiyle uzun zamandır fuarlardan alım yapmıyorum. Açıkçası fuarlar bana büyük alışveriş merkezlerini anımsatıyor. Temel giyim ihtiyacını karşılamak veya özellikle aradığım bir giysi için alışveriş merkezine gidip mağazaları tek tek gezmektense yolda yürürken önünden geçtiğim bir mağazanın vitrininde sergilenen ve çok hoşuma giden giysiyi almak bana daha çok keyif veriyor. Eserlere de bu gözle bakıyorum; ihtiyaç olduğu için değil, beni etkilediği için alıyorum. Bu zamana kadar da yönlendirmeyle dahi olsa içime sinmeyen bir eseri hiçbir zaman koleksiyonuma eklemedim.

Sol Ferhat Özgür, sağ üst Karolin Fişekçi, sağ alt Sarkis

Hangi galerileri, fuarları ya da platformları takip ediyorsunuz?

Çok sayıda sanat platformunu takip etmekle birlikte aralarında yakından takip ettiğim ve ilgilendiğim sanat kurumları ve galeriler var. Bunlar; Arter, İstanbul Modern, Sakıp Sabancı Müzesi, Versus Art Project, Galeri Nev, Zilberman, Öktem Aykut, x-ist, The Empire Project, Sanatorium ve Singapur’dan Yavuz Gallery. Geçmişte Singapur’da yaşadığım yıllarda Art Stage Singapore ve Art Basel Hong Kong her sene mutlaka ziyaret ettiğim fuarlardı. 2013’te Türkiye’ye dönmemle birlikte Art International ve Contemporary İstanbul ön plandaydı ancak daha önce de söylediğim gibi fuarlara eskisi kadar ilgi duymuyorum. Türkiye’ye döndüğüm 2013’ten beri ise Venedik ve İstanbul bienallerini kaçırmamaya çalışıyorum.

Karolin Fişekçi (Koleksiyonun ilk eseri)

“Özellikle pandemi dönemiyle birlikte koleksiyonerlik anlayışının temelden değişeceğini tahmin ediyorum”

Dijitalleşme koleksiyonerlik anlayışınızı değiştirdi mi? Bir eseri online mecrada görüp alım yapıyor musunuz?

Özellikle pandemi dönemiyle birlikte koleksiyonerlik anlayışının temelden değişeceğini tahmin ediyorum. Eskiden koleksiyonerler daha çok sergi ve fuar ziyaret etme eğilimindeyken, pandemi dönemiyle birlikte bu ziyaretleri ister istemez dijital platformlar vasıtasıyla gerçekleştirmek durumunda kalabilirler. Eğer fuarlarda ve galerilerde sergilenen tüm eserlere dijital platformlar aracılığıyla ulaşılabilirse, Kolekta’nın da bir parçası olduğu bu akım koleksiyonerlik anlayışını değiştirecektir. Ancak yine de bir eseri canlı olarak görmeden alım yapma fikri bana hâlâ uzak geliyor. Eseri dijital platform üzerinde görüp, beğenmek ve sonrasında ise ilgili kuruma/galeriye gidip canlı görerek almayı şimdilik daha çok tercih ederim.

Önde Mehmet Güleryüz, arkada Pınar Yolaçan

Eserin ardındaki sanatçıyla tanışmak sizin için ne kadar önemli?

Bu zamana kadar çok önem verdiğim bir konu olmadı ve hiçbir zaman da bu konuda ısrarcı olmadım. Eğer tanışma fırsatım olursa her zaman memnuniyet duyarım ama hiçbir zaman benim için öncelik olmamıştır. Gelin görün ki koleksiyonumda yer alan sanatçıların hepsiyle tanıştım ve hatta kimisiyle de arkadaşlık etme fırsatı yakaladım.

“Benim için sanatın bir zevkten ziyade karmaşık bir duygu sepeti olduğunu söylemek yanlış olmaz”

Koleksiyonerliğe başladığınızdan beri zevkleriniz nasıl değişti? Sanat bilginiz nasıl gelişti ve güçlendi? Ayrıca o dönemden şimdiye sanat dünyasında nelerin değiştiğini düşünüyorsunuz? 

Tüm sorular arasında cevaplaması en zor soru bu sanırım. Daha önce de belirttiğim üzere, babamın işi ve konumu gereği küçük yaşlardan beri sanatın içinde büyümüş ve neredeyse sanatın her türüyle tanışıp ilişki kurabilmiş birisi olarak sanatla ilgili bilgi dağarcığımın, en azından bu konuda görüş belirtebilecek düzeye geldiğini düşünüyorum. Sanatın herkese farklı biçimlerde hitap etmesinden yola çıkarak da sanatı zevkle değil duygularla tanımlamayı tercih ediyorum. Dolayısıyla, benim için sanatın bir zevkten ziyade karmaşık bir duygu sepeti olduğunu söylemek yanlış olmaz. Koleksiyonerliğe adım attığım ilk zamanlarda da bu benim için böyleydi.

Geriye dönüp son 11 seneye baktığımda ise özellikle Türkiye’de sanatçı sayısının arttığını ve eserlerinin uluslararası platformlarda sergilendiğini görmek beni mutlu ediyor. Hele ki bunu başaran sanatçı koleksiyonumda yer alıyorsa benim için büyük bir gurur kaynağı oluyor. 

Giderek artan sanatçı sayısının ve üretimin ülkemiz sanat çevresi için çok olumlu tarafları olduğunu düşünmekle birlikte çok belirgin bir olumsuz tarafının da olduğunu düşünüyorum. Benim açımdan en olumsuz tarafı; geçmişte yaratılmış birtakım eserlerin veya kamuya mal olmuş figürlerin farklı tekniklerle, yöntemlerle ve araçlarla yeniden üretilerek, taklit edilerek “sanat eseri” olarak piyasaya sunulması, onları üretenlerin “sanatçı” kisvesi altında takdim edilmesi ve sonuç olarak kamunun gerçek sanatçı ile taklitçi arasındaki farkı görememesine yol açmasıdır. Her ne kadar bu duruma saygı duysam da benim sanat ve sanatçı anlayışımla bağdaşmadığını belirtmem gerekir.

Sarkis (Ryoanji)

Son aldığınız eser bilgisini bizimle paylaşabilir misiniz? Bu eserde sizi yakalayan şey neydi?

En son aldığım eser Aydın Berk Bilgin’in “Gün İzi 149” adlı eseriydi. Daha önce de belirttiğim gibi eseri görür görmez bende yarattığı heyecan ve sonraki süreçte yaptığım keşif bu eseri benim için çok özel kılıyor.

“Küçük veya büyük her koleksiyonun kendi içinde bir sanatsal zenginlik barındırdığını düşünüyorum. Bu zenginliğin de paylaşılarak yayılması gerektiğine inananlardanım”

Koleksiyonunuzu sergilediğiniz zamanlar oluyor mu, bu konuda görüşleriniz neler?

Küçük veya büyük her koleksiyonun kendi içinde bir sanatsal zenginlik barındırdığını düşünüyorum. Bu zenginliğin de paylaşılarak yayılması gerektiğine inananlardanım. Aksi takdirde, başka kitlelere hitap edebilecekken sadece sahibine ve yakın çevresine hitap eden bir koleksiyondan farksız olacaktır. Bu zamana kadar koleksiyonumu yakın çevremden başkasına sunma fırsatı elde edemedim. İleride böyle bir imkân olursa seve seve sergilenmesini isterim. 

Manit Sriwanichpoom (Pink Buddha)

Okuyuculara Kolekta üzerinden yakın takibe alınacak 10 sanatçı önermenizi istesek hangi isimleri söylersiniz?

Sanırım bu listeyi 10 sanatçıyla sınırlandırmaya çalışırsam liste dışındakilere büyük haksızlık etmiş olacağım. Bu konuda hem sizin hem de okuyucuların affına sığınarak listemi paylaşıyorum: Ahmet Doğu İpek, Ali Kazma, Ansen, Aydın Berk Bilgin, Burcu Perçin, Erkut Terliksiz, Ferhat Özgür, Gülsün Karamustafa, Hale Tenger, Halil Altındere, İhsan Oturmak, Ludovic Bernhardt, Mehmet Güleryüz, Nilbar Güreş, Refik Anadol, Rüstem Kasapoğlu, Sarp Kerem Yavuz, Selçuk Artut, Serkan Özkaya, Şener Özmen.

Son dönemde takip ettiğiniz sanatçılar kimler?

Son dönemlerde Aydın Berk Bilgin, Emirhan Eren ve Sarp Kerem Yavuz’u daha yakından takip ediyorum. Özellikle Sarp Kerem Yavuz’u takip edenler bilecektir; üzerinde çalıştığı lego eserleri bir hayli dikkat çekici. 

“Önce kendilerini tanımalarını ve bir sanat eseriyle göz göze geldiklerinde yaşadıkları duyguları tanımlamalarını tavsiye ederim” 

Henüz hiç eser almamış birine ya da genç koleksiyonerlere tavsiyeleriniz ne olurdu? 

Genel kabul görmüş “galeri gezin, fuarlara gidin, konuyla ilgili kitaplar okuyun, araştırma yapın, ileride para edecek sanatçılara yönelin” gibi tavsiyelerin aksine önce kendilerini tanımalarını ve bir sanat eseriyle göz göze geldiklerinde yaşadıkları duyguları tanımlamalarını tavsiye ederim. Bunu yapabilirlerse, koleksiyonlarını da aynı duygularla büyüteceklerdir.

Sitemize giriş yaparak kişisel verileriniz, site kullanımınızı analiz etmek, sosyal medya özellikleri ve reklamları kişiselleştirmek amacıyla çerezler aracılığıyla işlenmektedir. Detaylı bilgi için Çerez Politikası Metni’ni okuyabilirsiniz. Anladım butonuna tıklayarak açık rıza beyanında bulunmuş olursunuz.