Aslı Işıksal Sıkıştır ve Duraklat
Krank Art Gallery
Olağan akışta, günlük deneyimlerimiz ile zaman arasında bir bağ kurmak için herhangi bir aracıya gerek duymayız. Dolayısıyla zamanı deneyimlemek, kendiliğinden yapılabilecek kadar basit bir olaydır. Bu durum, çoğumuzun zaman kavramı üzerinde düşünmemize gerek kalmadan, hakkında bilgi sahibi olduğumuz kanısına varmamıza neden olmuştur. İmkansızı yaşanabilir kılma potansiyeline sahip teknolojik ve bilimsel gelişmelere rağmen bir virüsün
tüm ezberimizi bozduğu bu olağanüstü süreç, zamanın ne’liği üzerine tekrar düşünmemiz gerektiğini açıkça ortaya koymaktadır.
Zamanın ne’liği üzerine geliştirilmiş teoriler, zaman kavramı ile hareket kavramı arasında, ontolojik olarak doğanın incelenmesi bakımından önceliğin hangisinde olduğuna göre farklılaşır. Yani, zamanın mı harekete bağımlı olduğu yoksa hareketin mi zamana bağımlı olduğu sorusudur merkeze alınan. Aristoteles, zamanı, hareket halinde olan varlıkların birbirleriyle kurdukları öncelik ve sonralık ilişkisi olarak ortaya koymuştur. Dolayısıyla zaman için gerekli olan tek şey harekettir. Mutlak zaman anlayışı ise aynı mekan kavramı gibi, zamanın da her türlü hareketten ve evrendeki tüm varlıklardan bağımsız olarak kendi başına bir varlık teşkil ettiğini savunur. Aslı Işıksal, zihinsel ve fiziksel olarak içeriye çekilmek durumunda kaldığımız ve belirsizliğin hakim olduğu bu zaman dilimini, durup, gözlemlemek için bir fırsat olarak değerlendirmiştir. “Sıkıştır ve Duraklat” adlı sergisinde sanatçı; insan eylemliliğinin, her koşulda merkezde olmasına daha fazla direnemeyen doğanın, hareket alanımızı kısıtlaması ile bir tür sıkışma duygusu yarattığına dikatimizi çekmek ister. Zorunlu olarak eylemsizlik haline geçtiğimiz şu günlerde, hareketin ve nesnenin olmadığı bir koşulda zamanda asılı kalmış varlıklara dönüşümümüzü mercek altına alır.
Serginin merkezinde yer alan üç boyutlu baskı üzeri plastik kaplama tekniği ile yapılan gerçek boyutlu insan figürü, Goya’nın “Aklın uykusu canavarlar doğurur” adlı gravüründen yola çıkarak gerçekleştirilmiştir. Goya’nın bu gravüründe, uyuyan figürün arkasında uçuşan şeytani yaratıklar resmedilmiştir. Akıl devre dışı kaldığında veya uyku hâlindeyken bu yaratıklar felâketlerin habercisi olmaktadır. Aslı Işıksal’ın, insanı tedirgin eden birebir boyutlardaki uyuyan figürü, plastikten söze doğru akan, karanlığın boşluğunda yer aralayan rüyaların dili gibi çıkmaktadır karşımıza. Sanatçının, kağıt üzerine mürekkeple gerçekleştirilmiş yangın diptiğine, bu yangına aldırış etmeden uyumaya devam eden, kendi iradesinden çıkan sessizliği ile üç boyutlu baskı figürler eşlik ediyor. Kağıt üzerine çivi bant ve iple oluşurduğu bir diğer ensatalasyonu ile sanatçı, insanın eylemsizliği ile zamanda asılı kalma halini betimlerken, insanın dünyaya çakılı olma gerçeğini minimalist bir üslupla dile getirmektedir.
İçeriden küçük ekranlar aracılığıyla doğayı anlamaya çalışma deneyimimizden yola çıkarak oluşturulan “Sıkıştır ve Duraklat” sergisi, sadece bu iki durumun yarattığı atmosfer ile değil, aynı zamanda yavaş yavaş çözülme hali ile de ilgilenmektedir.
Kavramsal olarak ilişkisel zaman teorisi, şimdi ile birlikte geçmişin de ontolojik bir gerçeklik olduğunu, geçmiş ve şimdinin var olanları meydana getirdiğini savunmaktadır. Var olmayan zaman dilimi ise gelecek zamandır. Gelecek zamanın varlığa geliş süreci ise geçmişin geleceği, şimdi haline dönüştürmesidir. Tek başına şimdi, hiçbir gerçekliği sağlayamazken geçmiş ile şimdi arasındaki bu ilişki, varlığı, değişimi ve zamanın akışını açıklamaktadır. Aslı Işıksal için ümit vaadedecek bir gelecek tasavvuru, yeryüzü ile daha köklü bir iletişim, bakışımızın değişmesi ve benliğimizin yeniden filizlenmesi, tüm bu durma sürecini tersine çevirme umudunu da içinde barındırmaktadır.