Zeynep & Can Kendi: “Koleksiyoner Cesur Olmalı, Cesur Sanatçıları Desteklemeli”

Zeynep ve Can Kendi, koleksiyonerlik motivasyonlarını “estetiğe ve yaratıcılığa olan hayranlık” olarak tanımlıyor. İkiliyle koleksiyonerlik deneyimleri, ana motivasyonları, takip ettikleri sanatçılar, genç koleksiyonerlere tavsiyeleri, sanat dünyasında dijitalleşme ve daha pek çok şey üzerine konuştuk.

Röportaj: Burcu Dimili – Fotoğraflar: Kayhan Kaygusuz

Sol: Selma Gürbüz, Femme, 2007, Sağ: Güneş Terkol, Zaman Yiyen, 2016

Sanata dair hatırladığınız ilk anınız nedir? Sanatla nasıl tanıştınız?

Zeynep Kendi: Altı yaşındaydım, gittiğim anaokulunun öğrencilerinin yapmış olduğu resimler Ankara’da özel bir bankanın sanat galerisinde sergilenecekti. Serginin davetiyesinin üzerine benim çizdiğim bir resim basılmıştı. O gün sergiye gelen misafirleri ben karşılamıştım ve ortam beni çok etkilemişti. Aslında sanatla hep iç içeydim ama tabii insanın başka öncelikleri oluyor hayatta. Sanatla yakınlaşmam üniversitenin son yıllarına rastlar. Bu yakınlaşma Amerika’da okuduğum yıllarda pek çok sanat müzesini ve galeriyi gezme fırsatını yakalamamla beraber giderek artan bir sevgiye dönüştü.

Can Kendi: Anne tarafından sanatçı bir aileden geliyorum. Dedem Ziya Ünal ve anneannem Müeddep Şarman Ünal, Ankara’da kurulan Gazi Eğitim Enstitüsü Resim İş Bölümü’nün öğrenci ve eğitmenlerinden. Ülkemize pek çok sanatçı kazandırmış bu bölümün kuruluşu ve tarihçesi geçtiğimiz yıl SALT Galata’da “İdealist Mektep Üretken Atölye: 1932’den 1973’e Gazi Resim İş” başlığı altında bir sergi ile anılmıştı. Orada dedem ve anneannemin fotoğraflarını ve isimlerini görmek beni çok duygulandırmıştı. Dedem hem akademik kimliği hem de resim ve fotoğraf alanındaki eserleriyle öne çıkan bir sanatçıydı. Sonuçta hem ailemizdeki sanat ortamı, sanatçıların eserleri hem de dedemin fotoğraf atölyesi sayesinde sanat ile erken yaşta tanıştığım ve iç içe yaşadığım bir çocukluğum oldu. Üniversite eğitimi olarak mimarlığı seçmemde bunun da etkisi olduğunu düşünüyorum.

Ziya Ünal,Portre
Ziya Ünal,Kompozisyon, 1979
Ziya Ünal Kompozisyon, 1977

“Birbiri ile ilgisi olan veya olmayan sanat eserlerini bir araya getirmek otomatik olarak sizi koleksiyoner yapmıyor

 Koleksiyonerlik serüveniniz ne zaman ve nasıl başladı?

ZK: Biz eser alımlarımıza bir macera ve merak duygusu ile 2000’li yılların başında başladık.

Ancak buna koleksiyonerlik demeyelim; çünkü -bizce- birbiri ile ilgisi olan veya olmayan sanat eserlerini bir araya getirmek otomatik olarak sizi koleksiyoner yapmıyor. Ama sanat sevgisi diyebiliriz, bu sevgiyle beğendiğiniz eserleri derleme, onları sahiplenme isteği diyebiliriz belki. Gerçek anlamda koleksiyon yapmanın ilk adımları demek yanlış olmasa gerek…

Eğer biraz merakınız ve eğitilmiş bir gözünüz varsa bütçenizin büyük veya küçük olmasından bağımsız olarak bir koleksiyon başlatabilirsiniz. Bize göre gerçek anlamda koleksiyonerlik; koleksiyonunuzun bir teması olması ve bu temayı oluşturabilmek, koruyabilmek için gerekli/yeterli bilgi düzeyine sahip olmaktır. Herhangi bir konuda koleksiyoner olmak, sürekli okumayı, gezmeyi, görmeyi ve takip etmeyi gerektiren bir “hayat tarzı”dır. Biz şu anda sadece kendi yolumuzu bulmaya çalışıyoruz.

CK: Küçük yaşlardan beri sevdiğim şeyleri toplama, bir şeyler biriktirme ve koleksiyona dönüştürme hevesim vardı. Yıllar içinde artan bu heves, son 10 yılda geliştirdiğimiz sanat eserleri birikimimizin/koleksiyonumuzun yanında farklı alanlarda da derlemelere yönelmeme ve dünya ölçeğinde ciddi bir “antika oyuncak koleksiyonu” oluşturmama yol açtı.

İlk aldığınız eser hangisiydi? Eserde sizi yakalayan şey neydi?

ZK: Aslında eşimin ailesi sanatla iç içe bir aile olduğu için ilk eserlerimiz onlardan bize hediye olarak geldi. Genelde ülkemiz modern sanatının öncü isimlerinin eserleriydi bunlar. İlk aldığımız eser ise 2002 yılında seramik sanatçısı Mustafa Tunçalp’ın ünlü seramik kuşlarından bir tanesiydi. Aldığımız ilk yabancı eser de İngiliz sanatçı Steven Marshall’a aitti. 2009 senesinde Venedik’te Galleria D’Arte Locchio Sanat Galerisi’nden almıştık. Tekniği bize oldukça ilginç gelmişti.

Steve Marshall,Pedestrians, 2009
Sol üst: Nejad Devrim, Circa, 1948 sol alt: Burhan Uygur, Kırgın Burhan, 1984 sağ: Mustafa Tunçalp, Kuş, 2002

“Ana motivasyonumuzu, estetiğe ve yaratıcılığa olan hayranlık diye tanımlayabiliriz” 

Koleksiyonerliğinizin arkasındaki ana motivasyon nedir? Koleksiyonunuzu oluştururken ve eser alırken nelere dikkat ediyorsunuz?

ZK: Koleksiyonerlik tamamen kişisel bir macera ve keşfetme hikâyesi. Sanat eseri toplama isteğinin arkasında farklı nedenler olabilir. Bizim ana motivasyonumuzu, estetiğe ve yaratıcılığa olan hayranlık diye tanımlayabiliriz. İlk alımlarımız daha çok 1920’lerde doğmuş ülkemiz modern sanatçılarına ait olsa da şu anda yaptığımız alımlar daha çok çağdaş sanat ağırlıklı eserler. Bunu yaparken çeşitliliğe bir başka deyişle değişik mediumlara ve kadın sanatçılara daha çok yer vermeye çalışıyoruz. Öte yandan genç sanatçılardaki yenilikçilik, sentez gücü ve enerji de bizi etkileyen faktörlerden biri. Genelde öyküsü ve/veya mesajı olanlar da çok ilgimizi çekiyor doğrusu…

Nejad Devrim, Circa, 1948
Leyla Gamsız, Nü’ler
Leyla Gamsız, Nü

Koleksiyonunuzda kaç eser yer alıyor? Seçkinizde hangi isimler var? Eserlerin dağılımı evin bölümlerine göre nasıl konumlanıyor? Örneğin salonunuzda, çalışma odanızda, yatak odanızda ya da çocuk odalarınızda hangi eserler yer alıyor?

ZK: 50’den fazla sanatçının 100’den fazla eseri ile beraberiz. Hepsi bizim için çok değerli o yüzden teke tek isim vermek doğru olmaz diye düşünüyoruz. Eserleri her zaman gözümüzün önünde tutmaya çalışıyoruz. Ancak çoğunlukla büyük boyutlu eser alımı yaptığımız için sayı arttıkça bunu sağlamak mümkün olmuyor. 

Seyyit Bozdoğan, Birliktelikteki Yalnızlık, 2000
Hakkı Anlı, Kübist Kompozisyon, 1951-55
Mürşide İçmeli, Portre, 1965

“Sanat sevgisi böyle bir şey; sevinçler, mutluluklar, hayal kırıkları, keşkeler ve sabır…”

Bu eserlerden sizin için özel bir hikâyesi olan varsa anlatabilir misiniz?

ZK: 2009 yılında 53. Venedik Bienali’ni gezerken dünyaca ünlü İzlandalı video sanatçısı Ragnar Kjartansson’un bir performansını izleme şansına sahip olmuştum. Ragnar, Venedik Bienali süresince Büyük Kanal’da yer alan tarihi bir palasta “The End-Venice” adını verdiği performansı için her gün bir resim çiziyor; diğer bir yanda ise “The End-Rocky Mountain” adını verdiği bir video performansı sergileniyordu. Bienal bittiğinde ortaya 144 adet eser çıkmıştı. Daha sonra o eserleri -bu yıl 35. yılını kutlayan- New Yorklu bir galeri olan Luhrig Augustine’in aldığını duymuştum. Ama beni daha çok video performansı, arkasındaki fikir ve müzik etkilemişti.

2016 yılında İzlanda’yı ziyaretimiz sırasında Reykjavik Art Museum’u gezerken bir perdenin arkasında tekrar Ragnar Kjartansson’la karşılaştım; yani 2007 yılında çekmiş olduğu bir başka video performans olan “God: Sorrow Conquers Happiness” ile…

Yaklaşık 30 dakika süren performansı aynı gün içerisinde 5-6 kere izlediğimi hatırlıyorum. Kendisini zaten 2009 yılından beri yakından takip ediyordum ama bu son karşılaşmamız yerini hayranlığa bıraktı. Bu süreçte Ragnar Kjartonsson dünyaca ünlü bir video performans sanatçısı oldu ve Guardian 2019 yılında “Visitor” isimli videosunu “21. yüzyılın en iyi video performansı” olarak seçti. Bugün, Ragnar’ın işleri Amerika ve Avrupa’daki büyük müzelerin hemen hemen hepsinde sergileniyor ve büyük bir ilgi görüyor.

Eşim ve ben kararımızı verdik ve kendisini İzlanda’da temsil eden i8 Gallery ile bağlantıya geçtik. i8 Gallery, aynı zamanda Olafur Eliasson’u da temsil ediyor. 2019 yılında ikinci İzlanda seyahatimizden kendisinin “Figures in Landscapes (Monday)” başlıklı tek kanallı 24 saat süren video performansını alarak döndük. O gün dünyanın en mutlu insanı olmuştum. Sanat sevgisi böyle bir şey; sevinçler, mutluluklar, hayal kırıkları, keşkeler ve sabır…

Ragnar Kjartansson, aPublic Figures in Landscape (Monday), 2018, single-channel 24 hours video

Koleksiyonunuzu özetlemeniz gerekse nasıl anlatırdınız? Topladığınız belirli bir sanat türü var mı?

Modern sanatla başladığımız hikâyemiz çağdaş sanat ağırlıklı olarak devam ediyor. Farklı disiplinleri içeren yerli (%90) ve yabancı (%10) eserden oluşan bir birikimimiz var. Son zamanlarda daha çok fotoğraf, video ve heykel ağırlıklı çalışmaları takip ediyoruz.

Evinizde sergilediğiniz eserlerin yerini sık sık değiştiriyor musunuz? Aldığınız eserlerle ne kadar süre birlikte yaşıyorsunuz ve ne sıklıkla ev-depo ya da odalar arası yerini değiştiriyorsunuz? 

Çok sık değiştirmemekle beraber, bazen daha çok görmek istediklerimizle yer değiştirebiliyoruz.

Koleksiyonunuzu oluştururken profesyonel destek alıyor musunuz? Ya da yakın çevrenizde görüşlerine saygı duyduğunuz, fikrini aldığınız birileri var mı? 

Profesyonel bir destek almadık, konuyla yakından ilgili dostlarımız var, onların fikirleri bizler için çok değerli. Bunun yanı sıra eser alımından bağımsız olarak yurt dışındaki trendleri çok yakından takip ediyoruz. Bu da özellikle medium seçiminde bizi etkiliyor ve ülkemiz sanatının/sanatçısının gelecekte nereye evrileceğine dair ipuçları veriyor.

Karşı Duvar : Necla Rüzgar, Açık Beyan II, 2015;  Sağ: Necla Rüzgar, Çok Kalpli Varlık Serisi, 2018

Satın aldığınız sanat eserlerini nereden buluyorsunuz ve hangi eserleri alacağınıza nasıl karar veriyorsunuz?

İlk referans noktamız sürekli olarak çalıştığımız galerimiz, daha sonra sanat fuarları ve müzayedeler oluyor. Çağdaş sanatı anlamak çok zor; zaman, efor, bilgi ve sürekli takip gerektiriyor. Bunun yanı sıra sınırlı bir bütçemiz olması bizi her seferinde bir seçim yapmak zorunda bırakıyor ve bu da iyi analiz ederek daha sağlıklı kararlar almamıza neden oluyor.

“Güvenilir, sürekliliği olan ve işini severek yapan galerileri takip ediyoruz”

 Hangi galerileri, fuarları ya da platformları takip ediyorsunuz?

ZK: Güvenilir, sürekliliği olan ve işini severek yapan galerileri takip ediyoruz. Bir galericinin yaptığı işten heyecan duyması bizi de çok heyecanlandırıyor. Türkiye’deki tüm fuarları, sanat platformlarını, sanat yayınlarını takip ediyoruz. Yurt dışında ise özellikle son 10 yıldır Venedik Bienali’ni kaçırmamaya çalışıyoruz. Avrupa’da ve Amerika’da özellikle ulaşılabilir sanat fuarları favorimiz. Buralarda sanatın geleceğine ilişkin işaretleri takip etmek mümkün oluyor. Senede iki kere New York ve Paris’teki belli başlı müze ve galerilere uğramaya çalışıyoruz. Art in America, ARTnews, Art Forum, Hypeallergic, Museum Next, Moma Magazine, Museum Magazine sevdiğimiz yayınlardan bazıları. Yurt dışındaki sanat eleştirmenlerini ve sanat üzerine yazan gazetecileri takip etmeyi seviyoruz. Olana bitene değişik bir açıdan bakmamızı sağlıyor. Türkiye’de SAHA ve SALT’ı özellikle sanatçıya, araştırmaya ve arşivciliğe verdikleri önem ve desteklerden dolayı ilgi ile takip ediyoruz.

Sağ: Şemsi Arel, Kız Çocuğu,1962 Sol: Mehtap Baydu, İsimsiz, Cumhuriyet Kadınları Serisi, 2015

“Sanat dünyasındaki tüm kurumlar büyük küçük demeden, doğuştan dijital, çoklu gerçekliğe bağımlı, interaktif, biricik ve benzersiz olanı tüketmeyi seven Z kuşağı ve sonrasına hazırlıklı olmalı” 

Dijitalleşme koleksiyonerlik anlayışınızı değiştirdi mi? Bir eseri online mecrada görüp alım yapıyor musunuz? 

ZK: Ben Harvard’da müzecilik okurken özellikle dijital müzecilik, dijitalleşme ve hukuk konularına ağırlık vermiştim. Dolayısıyla son 7-8 yıldır bu konuya ilişkin gelişmeleri çok yakından takip ediyorum. Özellikle yurt dışında büyük ölçekli sanat kurumları, ulaşılabilir ve görünür olmak, ziyaretçi tercihlerinin analizi, herhangi bir doğal afet ve/veya savaş hâlinde eserlerin bir sonraki nesillere aktarılabilmesi vb. gibi çeşitli sebeplerle dijitalleşme çalışmalarına son 10 yıldır, büyük bütçelerle strateji planlarını oluşturarak, zaten ağırlık vermiş durumda. Öte yandan dijitalleşme orta ve küçük ölçekli sanat kurumları için de hem gerekli hem de büyük maliyet demek, dolayısıyla bu tür kurumların var olabilmek için bir an önce stratejilerini belirleyip gerekli gelir kaynaklarını ve stratejilerini birbirine paralel olarak aynı zaman diliminde yaratmaları gerekiyor. Sanat dünyasındaki tüm kurumlar büyük küçük demeden, doğuştan dijital, çoklu gerçekliğe bağımlı, interaktif, biricik ve benzersiz olanı tüketmeyi seven Z kuşağı ve sonrasına hazırlıklı olmalı.

Sanat için konuşursak, teknolojideki hızlı değişiklikler ve internet kullanımı ile beraber, mobil cihazlar, tabletler, 3D baskı, sanal gerçeklik, artırılmış gerçeklik gibi teknolojilerin kullanımı içerikte radikal bir değişimden çok kullanılan sergileme platformlarının değişiminde rol oynadı. Sanatın sergileniş biçimi yavaş yavaş değişiyor. Dünyada dijital sanat yapan pek çok sanatçı ve platform var. Ama sanat yapıtının üretim sürecinin yahut kullanılan tekniklerin değişip değişmeyeceği, sergileme biçiminde kullanılan teknolojilerin başarısı ve hızı ile doğru orantılı olacaktır diye düşünüyoruz. Sanatın tamamen dijitalleşmesi değil de dijitalleşmenin zaten var olan bir üretim biçimi olarak bir süreliğine yükselen trend olması mümkün olabilir.

Bize gelince, online mecrada görüp alım yaptığımız eserler olduysa da bu alımları güvendiğimiz ve bildiğimiz galeri ve sanatçılar aracılığıyla yaptık. Ama sürdürülebilir olduğunu düşünmüyoruz. Çünkü sanat eseri almak bir süreç; bazen sakin ve metodolojik olarak yavaş yavaş bazen de tamamen içgüdüsel ve tutkuyla koşarak ilerlenen bir yol. Ancak online mecralarda bu deneyimleri yaşamak pek mümkün değil. 

Sol: Anıl Saldıran, El, 2017 Sağ: Nermin Kura, Primordial, 2018

“Eserin veya sanatçının hikâyesi bazen esere bakış açınızı değiştirebiliyor” 

Eserin ardındaki sanatçıyla tanışmak sizin için ne kadar önemli?

Bizim için önemli olan eserin ta kendisi ama eğer fırsatımız olursa eserin hikâyesini sanatçıdan dinlemeyi de seviyoruz. Eserin veya sanatçının hikâyesi bazen esere bakış açınızı değiştirebiliyor.

Sol: Zeynep Kayan, Kurgulan(an) Serisi, 2015 Sağ: Erol Akyavaş, İsimsiz, Circa Late, 1960’s

Koleksiyonerliğe başladığınızdan beri zevkleriniz nasıl değişti? Sanat bilginiz nasıl gelişti ve güçlendi? Ayrıca o dönemden şimdiye sanat dünyasında nelerin değiştiğini düşünüyorsunuz?

ZK: Aslında ilk sanat eserimizi aldığımızdan bu yana zevklerimiz büyük ölçüde değişikliğe uğradı diyebiliriz. Bu değişimde yaşadığımız, gezdiğimiz gördüğümüz şehirlerin, okuduğumuz kitapların, tanıştığımız insanların etkisi çok büyük. Zaman ve akış içinde ister istemez estetik değerlerimiz de değişti. Hayatımızın büyük bir bölümünü türlü nedenlerle yurt dışında geçiriyor olmamız ister istemez bir karşılaştırma yapmamıza, bakış açımızı değiştirmemize ve trendleri çok yakından takip etmemize imkân verdi. Sanat bilgimiz çeşitli şekillerde gelişmeye başladı, uluslararası sanat piyasalarındaki değişen trendleri, fuarları ve bienalleri, galerileri izlemeye başladık. Bunun yanı sıra çeşitli seminer ve eğitim programlarını takip ettik. Benim sanat sevgim daha farklı bir boyut kazandı; günlerim, saatlerim müzelerde sanat eserlerinin önüne geçmeye başladı ve adına müze dediğimiz binaların işleyişi, arkalarında yatan felsefe Harvard Üniversite’sinde Müzecilik okumama sebep oldu.

Sanat dünyası da değişiyor ister istemez, dünyada yaşanan sosyal, politik ve ekonomik gelişmeler, bu dünyadan beslenen sanatçıları da doğrudan etkiliyor. Sanatçıların bağlı olduğu ya da beraber iş yaptığı kurumlar da bu değişimlerden etkileniyor. Bir nevi kelebek etkisi diyebiliriz. Gelişen teknolojiler yoluyla sanat artık geniş izleyici kitlelerine daha kolay ulaşır hâle geliyor. Buna karşılık sanat kurumları da varlıklarını sürdürebilmek için daha izleyici odaklı, daha dinamik ve toplumun taleplerine daha hızlı tepki veren bir değişime kavuşuyor. Türkiye’de de sanat kurumları ve sanatçılar bu konjonktürden etkileniyor ve elinden geldiğince adapte olmaya çalışıyorlar.

Diğer bir gelişme veya değişim, genç sanatçıları destekleyen platformların ortaya çıkması ve sayılarının artması. Tek isteğimiz bu platformların ve genç sanatçıların karşılıklı olarak birbirlerini doğru bir şekilde kullanarak sanata katkıda bulunmaları.

Sol: Cem Dinlenmiş, Galleria,2018 Sağ: Cem Dinlenmiş, Esarete Giriş Serisi, 2018
Cem Dinlenmiş, Galleria,2018

Son aldığınız eser bilgisini bizimle paylaşabilir misiniz? Bu eserde sizi yakalayan şey neydi?

Amerikalı sanatçı B. Ingrid Olson’un bir fotoğrafını ve Aylin Zaptçıoğlu’nun son sergisi “in situ/ex situ”dan kuru kazı işlerini aldık. Aylin Zaptçıoğlu’nun kullandığı teknik ve kendi anlatımı ile “figürleri karikatürize ederek insanın doğayı anlamlandırmak için onu kendine benzetme çabası” oldukça etkileyiciydi.

B. Ingrid Olson, Frame and Cinch, 2019

Koleksiyonunuzu sergilediğiniz zamanlar oluyor mu, bu konuda görüşleriniz neler?

CK: Daha önce bahsettiğim oyuncak koleksiyonu yıllar geçtikçe büyüdü. 1920’li yıllardan başlayıp 1970’lerin sonuna kadar devam eden bir dönemi kapsayan ve hem yerli hem de Alman, Japon, Amerikan, İngiliz başta olmak üzere yabancı üreticilerin daha çok teneke oyuncaklarından oluşan yaklaşık 4000 parçalık bu koleksiyonu bahar aylarında bu konuyu yakından takip edenler ile paylaşmaya başlayacağız. Bunun yanı sıra dünyanın dört bir yanındaki antika pazarları ve dükkanları gezerek topladığım, pek çoğu hayal ürünü olan ve zamanın ötesinde estetik ve mekanik çizgiler içeren bu oyuncakları da kendi başlarına birer eser olarak görüyor ve kendi sanat koleksiyonumuzdan parçaları, sanatçılar ve diğer koleksiyonerlerin katkılarıyla, farklı küratörler tarafından hazırlanan yıllık programlar dahilinde izleyiciyle bir araya getirmeyi planlıyoruz. 

Sağ: Alper Aydın, Noah, 2011 Sol: Can Dağarslanı, Kimlikler, 2015

Okuyuculara Kolekta üzerinden yakın takibe alınacak sanatçılar önermenizi istesek hangi isimleri söylersiniz?

 Necla Rüzgar, Mehtap Baydu, Halil Altındere, Şener Özmen, Nezaket Ekici, Candeğer Furtun, Seyhun Topuz, Alev Ebuziya, Altan Gürman, Gülsün Karamustafa, Ali Kazma, Nermin Kura, Nevin Aladağ, Nil Yalter, Füsun Onur, Canan ve adını sayamadığımız ülkemiz çağdaş sanatına katkı veren pek çok değerli sanatçı.

Alper Aydın, White Pyramid, 2012
Erdal İnci, Rats, Tek Kanallı Video, 2013
Sümer Sayın Arkadaki Dünya, 2015

 Son dönemde takip ettiğiniz sanatçılar kimler?

Sürekli olarak takip ettiğimiz çok sayıda sanatçı var. Örneğin 2014 yılından beri Alper Aydın’ı takip ediyoruz. Kendisinin yaptığı işleri çok cesur ve yaratıcı buluyoruz. Bir de Erdal İnci var. İlk aldığımız video eser kendisine aitti. Henüz hiçbir eserini almamamıza rağmen Nermin Er’i   takip ediyoruz. Elif Uras, Nilbar Güreş, Güneş Terkol, Anıl Saldıran, Sümer Sayın, Zeynep Kayan takip ettiğimiz diğer sanatçılar. Ergin Çavuşoğlu’nun işlerini beğeniyoruz.

Işıl Çelik, Diskalifiye, 2014
Gökhun Baltacı, İsimsiz, 2016

“Koleksiyonerliğin aslında sanat eserlerinin zaman içinde korunması ve bir sonraki jenerasyona aktarılması işini üstlendiğine ve koleksiyonerlerin bulundukları çağı tüm gerçekliği ile yansıtan sıra dışı eserleri toplaması gerektiğine inanıyorum.”

Henüz hiç eser almamış birine ya da genç koleksiyonerlere tavsiyeleriniz ne olurdu?

Sanat eseri toplama sürecinde temel sanat bilgilerini artırmalarını, gözlerini eğitmelerini, kalplerini açmalarını öneririm. Bu işe genç yaşta başlamak isteyenlere önerim uzun bir dönem sadece baksınlar, sonra sevdikleri işi alsınlar. Yurt içinde ve yurt dışında müze, galeri, bienal ve fuarları gezmek, bağımsız sanat platformlarını takip etmek çok önemli, gözünüzü en çok bu şekilde eğitebiliyorsunuz.

Ancak bazen göz alıştıkça “vasat” beğeniye kayabiliyor, koleksiyonerlerin buna çok dikkat etmesi gerektiğini düşünüyorum. Çünkü koleksiyonerliğin aslında sanat eserlerinin zaman içinde korunması ve bir sonraki jenerasyona aktarılması işini üstlendiğine ve koleksiyonerlerin bulundukları çağı tüm gerçekliği ile yansıtan sıra dışı eserleri toplaması gerektiğine inanıyorum. Koleksiyoner cesur olmalı. Cesur sanatçıları desteklemeli…

Bahar Oganer Ufka Doğru, 2012
Yaacov Agam, İsimsiz, 1989
Sitemize giriş yaparak kişisel verileriniz, site kullanımınızı analiz etmek, sosyal medya özellikleri ve reklamları kişiselleştirmek amacıyla çerezler aracılığıyla işlenmektedir. Detaylı bilgi için Çerez Politikası Metni’ni okuyabilirsiniz. Anladım butonuna tıklayarak açık rıza beyanında bulunmuş olursunuz.