Ayda Elgiz Güreli: “Sanat sınırları ortadan kaldırıyor”

Elgiz Müzesi Kurucu Aile Üyesi Ayda Elgiz Güreli ile çocuk yaşlarında başlayan sanat sevgisi, yine erken yaşlarda tanıştığı koleksiyonerlik serüveni, koleksiyonunun ana motivasyonu, Elgiz Müzesi ve daha pek çok şey üzerine konuştuk.

Röportaj: Burcu Dimili

Arkada: Can Dağarslanı

Sanata dair hatırladığınız ilk anınız nedir? Sanatla nasıl tanıştınız? 

Mimar bir babanın ve sanat içinde büyümüş bir annenin çocuğu olarak onların sanat sevgisi ve ardından koleksiyonerlik deneyimlerinin içine doğdum diyebilirim. Evin duvarlarındaki resimlerle büyüyerek sanat ile tanıştım. Öyle ki arkadaşlarımın evlerindeki boş duvarlar beni rahatsız etmeye başlamıştı. Gözüm gelişmeye devam ettikçe duvarlardaki aynalardan rahatsız oldum. Çünkü salona asılan dekoratif aynalar yerine asılabilecek güzel eserleri düşünüyordum. Duvardaki o alan bana boşu boşuna harcanmış gibi görünüyordu. Çocukken aile tarafından bir duyguyu çok yoğun yaşadığınızda onu ya çok seversiniz ya da ondan nefret edersiniz. Ben şanslıyım ki bunu severek büyüdüm. 

Can Dağarslanı

“Staj yaptığımda kazandığım ilk parayla bir sanat eseri almıştım” 

Koleksiyonerlik serüveniniz ne zaman ve nasıl başladı? 

Böyle bir ortamda büyüyünce hâliyle o jenerasyondaki sanatçılarla sık sık bir araya gelir, sohbetlere katılırdık. Ufak ufak yaş almaya başladığımda, bana alınan doğum günü ve mezuniyet günleri gibi anlamlı, kalıcı hediyeler hep sanatla ilgili olmaya başlamıştı. Benim için ya bir sanat eseri alıyorlardı ya da bir sanatçının atölyesini ziyaret ettiğimizde bir eser seçmemi istiyorlardı. Ben de arkadaşlarıma gösterirken “bu benim koleksiyonumun bir parçası” derdim. Daha sonra staj yaptığımda kazandığım ilk parayla bir sanat eseri almıştım. 

Soldan sağa: Abdurrahman Öztoprak, Tuncay Deniz, Haşim Nur Gürel
Soldan sağa: Tuncay Deniz, Abdurrahman Öztoprak

İlk aldığınız eser hangisiydi? Eserde sizi yakalayan şey neydi? 

İlk aldığım eseri hakikaten hatırlamıyorum. Bana hediye olarak gelen ilk eserle kendi aldığım eser konusunda emin değilim. Benim için o kadar organik gelişen bir süreçti ki… Ama mesela hatırladığım başka net anılarım var. Elgiz Müzesi’nde de birçok eseri olan çok sevdiğimiz rahmetli sanatçı Abdurrahman Öztoprak ile ilgili. Ona kendi aramızda “yol gösteren ışığımız” deriz. Evimize gelip giderken bana hediye ettiği bir resmi var. Küçücük bir resim, normalde çalışmaları büyük boyutludur. Arkasında “Ayda’ya özel” yazıyor ve benim için en değerli eserlerden biri. Benim de çocuklarıma bırakacağım, benim için çok önemli bir eser. Arkadaşlarım da benim bu tutkumu anlamışlar ki doğum günlerimde bana birleşip ortak sanat eseri alırlardı. Eşimin bana aldığı ilk önemli doğum günü hediyesi de sevdiğim bir galeriden sanat eseriydi. Bu eser de ilişkimizin ve birbirimizin karakterine duyduğumuz saygının temsili olarak evimizde başköşemizdedir. 

Abdurrahman Öztoprak
Abdurrahman Öztoprak

Koleksiyonerliğinizin arkasındaki ana motivasyon nedir? Koleksiyonunuzu oluştururken ve eser alırken nelere dikkat ediyorsunuz? 

Öncelikle biz dört kişilik bir aileyiz. Annem, babam, ben ve kardeşim hepimiz Elgiz Koleksiyonu’nun bir parçasıyız. Hem bu koleksiyonu devam ettiriyoruz hem de bu sene yirminci yaşına giren Elgiz Müzesi’nde sergiler düzenlemeye ve koleksiyonu izleyicilerle buluşturmaya devam ediyoruz. Bir yandan Elgiz Koleksiyonu’nu geliştirirken bir yandan da ben çekirdek ailemde iki çocuğum ve eşim ile birlikte bir koleksiyon sürdürüyorum. Biz de sanatı başköşemize koyduk ve bunun üzerine seyahatler yapıyoruz, evimizde de koleksiyonumuza göre planlamalar yapıyoruz. Birkaç sene önce yeni bir eve taşındık, ev ararken bile koleksiyonu düşünerek hareket ettik, yeterli duvar olup olmadığı bizim için önemliydi. Evimizin alt katında 200 metrekarelik bir salonumuz var, burası ikinci salonumuz oluyor. Biz bu odayı ev içinde kendi müzemiz hâline getirdik. Burada sadece sanat eserlerini sergiliyoruz, çocuklar da evde bu katı tarif ederken “müze katı” tanımını kullanıyorlar. Bu düşünceyle büyüyen çocukların hayatları boyunca da müze, sanatçı, sergi ve sanat eserlerine önem vereceklerini düşünüyorum. 

İhsan Oturmak

“Koleksiyoner olarak eseri bir para verip alıyoruz ama o eser hiçbir zaman bize ait olmuyor. Ben bugün varım yarın yokum ama eser ölümsüz” 

Koleksiyonunuzda kaç eser yer alıyor? Seçkinizde hangi isimler var? Eserlerin dağılımı evin bölümlerine göre nasıl konumlanıyor? Örneğin salonunuzda, çalışma odanızda, yatak odanızda ya da çocuk odalarınızda hangi eserler yer alıyor? 

Elgiz koleksiyonu neredeyse 40 senelik, dolayısıyla çok kapsamlı bir koleksiyon. Sanatçı sayısı ve adı paylaşmayı pek sevmiyoruz çünkü geçmiş dönemde aldığımız bir eserin sanatçısı şu an sanat kariyerine devam etmiyor bile olabiliyor. Bu eserin gözümüzdeki değerini hiçbir şekilde değiştirmiyor. Ancak bu sadece bizim gözümüzdeki değeri tabii ki. Karışık bir süreç olduğu için sayı vermemeyi tercih ediyoruz. Ancak neler var derseniz Elgiz Koleksiyonu Türk sanatçılarla başlamış bir koleksiyon. Döneminin genci bugünün olgunu olan Türk sanat dünyasındaki önemli sanatçılarla birlikte bugün genç olarak tanımlayabileceğimiz sanatçıların eserleri de yer alıyor. Süreç içinde uluslararası sanatçılar da eklendi. Uluslararası sanat dünyasından da birçok isim koleksiyonda bulunuyor. Birçoğu ile dost, arkadaş olduk hatta.

Sanat ortak bir tutku olunca insanlarla aynı dili konuşmasan dahi saatlerce sanat hakkında konuşabiliyorsun. Sanat sınırları ortadan kaldırıyor. Örneğin Hindistan’a gideceksem bağlantılı arkadaşlarıma soruyorum, orada güzel bir koleksiyon varsa gezmek, görmek, koleksiyonerlerle tanışmak isterim diyorum. Beni ağırlamak isteyen koleksiyonerlerin evini ziyaret ediyorum. Özel alanlarını geziyorum, kendileriyle sohbet ediyorum. Biz koleksiyonerler bulduğumuz her yerde eser sergilemeye çalışırız. Dolayısıyla yatak odalarında da bana göstermek istedikleri eserleri olabiliyor. Çocukken gezdiğim koleksiyoner evlerinde de bununla karşılaşırdım. Mesela yurt dışında gittiğimiz bir müzayedede bütün gece gündemde olan Mark Rothko’nun eserini ertesi gün koleksiyonerin evinde tuvalette, klozetin yanında görebiliyordum. “Sanatla yaşamak” konsepti böyle bir şey, depo yerine evin tüm bölümlerinde koleksiyonu sergilemek. Ben de bu gözle büyüdüğüm için biz de her zaman mobilyadan önce eserlerin ev içindeki yerleşimini planlayıp ardından ona göre mobilyaları yerleştiririz. Çünkü o eseri görmek, izlemek için koleksiyonumuza dahil ediyoruz. Bizim de evimizde evin her köşesinde sanat eserleri var ve bunları olabildiğince sık değiştirmeye çalışıyoruz. Belirli aralıklarla değişiklikler yapıyoruz. Bir eserin yerini değiştirsek bile salon gözümüze bambaşka geliyor. Evimizin bu mini müzesinde sanat dünyasından arkadaşlarımızla sohbetler, sanatçı davetleri, video gösterimler bazen de sanatçı performansları gerçekleştiriyoruz. Koleksiyoner olarak eseri bir para verip alıyoruz ama o eser hiçbir zaman bize ait olmuyor. Ben bugün varım yarın yokum ama eser ölümsüz. 

Soldan sağa: Azade Köker, Daniele Buetti
Áron Zsolt Majoros
Soldan sağa: Olivier Blanckart, Nezaket Ekici, Paul Hodgson
Soldan sağa: Azade Köker, Daniele Buetti
Soldan sağa: Martin Herbst, Azade Köker
Soldan sağa: Paul Hodgson, Martin Herbst, Azade Köker, Daniele Buetti, Rose Morant

Bu eserlerden sizin için özel bir hikâyesi olan varsa anlatabilir misiniz? 

Yurt dışındaki büyük sanat fuarlarından birini gezerken, ön açılışta daha ilk stantta babam Tracey Emin’in bir eserini beğendi. Fuara gireli daha on adım olmuştu ve galericiyle eseri satın almak üzerine konuşmaya başladı. Annem ve ben “daha yeni girdik öncesinde fuarı biraz gezelim” diyerek babamı ikna ettik. Galericiden de beklemesini rica ettik. 15 dakika sonra babam tuvalete gidiyorum bahanesiyle yanımızdan ayrılıp eserin yanına gittiğinde eserin satıldığını öğrenmiş. Bu o seyahatte büyük bir tartışma ve pişmanlık konusuna dönüştü tabii bizim için. J Aradan üç, dört sene geçtikten sonra galerici babamı aradı ve eserin kendisine geri geldiğini söyledi. Elton John eseri almış ve eser Los Angeles’taki evine sığmamış. Ardından galeriye geri vermiş, galerici de hemen bizi aradı. Biz fuarda gördüğümüzün yaklaşık 2,3 katını vererek o eseri aldık. Babam her şeye rağmen aşırı mutlu oldu. Hâlâ koleksiyonumuzun önemli bir parçasıdır.

Burak Delier

“Sanatta mesafeler, sınırlar ya da dil problemi ortadan kalkıyor ve sanat herkesi ortak bir noktada buluşturabiliyor” 

Çok tatlı bir hikâyeymiş. Aslında bu hikâye bize deneyimli bir koleksiyonerin koleksiyonuna dahil etmek istediği eserle ilgili düşünecek zamanının kısa ya da uzun olmasının fark etmediğini, ilk bakışta doğru kararı verebildiğini de gösteriyor. 

Kesinlikle. Bu çok güçlü, belki aşk gibi bir tutku. Sanatta mesafeler, sınırlar ya da dil problemi ortadan kalkıyor ve sanat herkesi ortak bir noktada buluşturabiliyor. 

Marcus Schaller
Tanzer Arığ

Evinizde sergilediğiniz eserlerin yerini sık sık değiştiriyor musunuz? Aldığınız eserlerle ne kadar süre birlikte yaşıyorsunuz ve ne sıklıkla ev-depo ya da odalar arası yerini değiştiriyorsunuz? 

Bazen babamların evinde ya da müzede gezerken bir eseri çok özlediğimi fark ediyorum. Sergi sonunda eser müzeden benim evime geliyor, benim evimden müzeye başka bir eser sergilenmek üzere gidiyor. Ya da mesela müzede belli bir konseptte bir sergi planladığımız oluyor. Koleksiyon listesine baktığımızda eserlerin birkaçı benim evimdeyse onları sergiye dahil ediyoruz, bana da başka eserler geliyor sergilenmek için. Böyle bir rotasyon söz konusu. Ancak günün sonunda koleksiyonun büyüklüğüyle ilgili depoya da girmeleri gerekebiliyor. Ancak depoya girene kadar anneanne evi, babanne evi, ofisler gibi pek çok seçeneği değerlendirmeye çalışıyoruz. Elgiz Müzesi gibi büyük bir şansımız olduğu ve oradaki sergilerde de değerlendirdiğimiz için eserlerin depoda kalma süreleri çok az oluyor ve eserler her zaman yaşamaya devam ediyor. 

Özlem Günyol

“Eserleri kalben sevdiğimiz için alıyoruz” 

Koleksiyonunuzu oluştururken profesyonel destek alıyor musunuz? Ya da yakın çevrenizde görüşlerine saygı duyduğunuz, fikrini aldığınız birileri var mı? 

Bir danışmanla çalışmıyoruz. Her eseri kendimiz gezip, beğenip alıyoruz. Bu yüzden de koleksiyonu eklektik olarak tanımlıyoruz. Bir kural ya da sıralama olmadan beğenimize göre alım yapıyoruz. Genç sanatçılar olduğu kadar olgun ya da popüler sanatçılar da var seçkide. Fikir danışmak gibi değil ama dostane yorumlarını aldığımız kişiler var tabii. Ancak en önemlisi kendi görüşümüz. Eserleri kalben sevdiğimiz için alıyoruz. Elgiz Müzesi’nde tematik düzenlenen sergilerde ise misafir küratörlerle çalışıyoruz tabii ki.

Sağdan sola: Murat Germen, Jacqueline Roditi, İdil İlkin
Arkada: Kezban Arca Batıbeki. Önde: Rahmi Aksungur

Satın aldığınız sanat eserlerini nereden buluyorsunuz ve hangi eserleri alacağınıza nasıl karar veriyorsunuz? 

Tamamen gezerek karar veriyoruz. Bu o kadar zevk aldığımız bir tutku ki. Mesela yurt dışındaki müzayedelere gitmekten inanılmaz keyif alıyoruz. İlla bir şey almak zorunda da değiliz. Çoğunda da hiçbir şey almadan dönüyoruz. Ancak onu görmek, deneyimlemek bile bir öğreti. Dolayısıyla müzayedeleri, yurt içi ve dışındaki fuarları, galeri sergilerini yakından takip ediyoruz. Alım kaygısı gütmeden beğendiğimiz eserlerin zamanla koleksiyonumuza girdiğini fark ediyoruz. Bu çok organik bir biçimde gelişiyor.

İdil İlkin
İdil İlkin

Hangi galerileri, fuarları ya da platformları takip ediyorsunuz? 

Vaktim elverdikçe Türkiye’deki bütün etkinliklere katılmaya çalışıyorum. İki küçük çocuğum olduğu için de vaktim uydukça ziyaret edebiliyorum. Mesela galeri açılışlarına katılamam, 18:00-20:00 saatleri arası benim evde çocuklarımla geçirdiğim zamandır. Ya 20:00’den sonra ya da gündüz programlarımı yaparım. Çoğu sergiyi takip ederim, takip edemediğimi de okur araştırırım. Fuarları ve müzayedeleri muhakkak gezerim. Birkaç senedir Işık Üniversitesi’nde ders veriyorum. Nihayetinde ben bir öğretmen değilim ancak öğrencilerle vizyonumu paylaşmamı istediler. Derslerimizi müzede gerçekleştiriyoruz, onların yurt dışına açılan gözü olmaya çalışıyorum. 

Soldan sağa: Martin Herbst, Kezban Arca Batıbeki

Dijitalleşme koleksiyonerlik anlayışınızı değiştirdi mi? Bir eseri online mecrada görüp alım yapıyor musunuz? 

Dijitalleşme birçok konuda pratiklik sağladı kesinlikle. Bu dönemde çok fazla dijital sergi gezdim, üzerine konuştuğum eserler de var. Hatta bu yıl düzenlenen Base sergisindeki genç sanatçılardan eser alımımız oldu. Ancak sanat öyle bir şey ki sanata dokunmanız, zaman ayırmanız ve hissetmeniz lazım. Dijitale çok inanmakla birlikte eseri yakından görerek hissederek deneyimlemek gerektiğini düşünüyorum. Ben o kokuyu alma taraftarıyım, dijitalde bana o koku imkânını verebilirlerse fikrimi değiştirebilirim:) 

Bashir Borlakov

“Bir esere öncelikle kendim bakmak, içindeki beni bulmak, hayal kurmak isterim” 

Eserin ardındaki sanatçıyla tanışmak sizin için ne kadar önemli? 

Tanışmaktan büyük keyif alıyorum. Ancak böyle bir şartım yok. Bir esere öncelikle kendim bakmak, içindeki beni bulmak, hayal kurmak isterim. Sonrasında sanatçıyla tanışmaktan çok keyif alırım. Bu benim için kutunun içinden çıkan sürpriz gibi olur. Tahminlerim doğru muymuş onu görürüm, esere ikinci bir göz olarak bir de sanatçının gözüyle bakarım. İki görüşü birbirinden ayrı tutmayı, önce biraz kendim ve esere zaman ayırmayı seviyorum. 

Arkada: Richard Prince. Önde: Yaşam Şaşmazer
Richard Prince

“Bir koleksiyonerin de ödevleri ve eseri korurken görevleri var” 

Koleksiyonerliğe başladığınızdan beri zevkleriniz nasıl değişti? Sanat bilginiz nasıl gelişti ve güçlendi? Ayrıca o dönemden şimdiye sanat dünyasında nelerin değiştiğini düşünüyorsunuz? 

Kendini geliştirdikçe muhakkak ki değişiyorsun. Bu kaçınılmaz ve güzel bir yol. O yüzden ilk aldığımız eserler ile bugün aldıklarımız arasında farklar var. Ama iyi mi kötü mü, doğru mu yanlış mı bunu kimse bilemez ya da sorgulayamaz. Bu sadece bir yolculuk. Hatta o yüzden de Elgiz Müzesi bir koleksiyon müzesi olduğu için eserlerin koleksiyona giriş tarihleri çok hikâyeler anlatır. Muhakkak ki değiştik ve şekillendik. 10 sene önceki fotoğraflarımıza ya da kıyafetlerimize bakınca bile şaşırıyoruz.

Güncel sanat Türkiye’de son yirmi senedir gelişmeye başladı. Dolayısıyla ilk başladığımızda yapılan sohbetler ya da gezdiğimiz sergilere şu günden bakınca farklı olduklarını görüyorum. O yıllardan bugüne sanat profesyonelleri de gezerek, okuyarak, görerek kendilerini geliştirdiler. Hepimiz karşılıklı birbirimizi geliştirdik. O zamanlar yağlı boya ağırlıktayken bugün video, enstalasyon, performans sanatı ya da edisyon kavramları girdi hayatımıza. Tabii teknolojiyle de çok alakalı bu gelişmeler. Bir koleksiyoner olarak gelişmeleri yakından takip etmek, uyumamak lazım. Ben vakti zamanında aldığım video eserlerin kasetlerini cd’ye ardından usb’ye yükletmeseydim şu an o eserler ortada olmazdı. Bir koleksiyonerin de ödevleri ve eseri korurken görevleri var. 

Güneş Çınar

Son dönemde takip ettiğiniz sanatçılar kimler? 

Müzede senelerdir açık hava heykel sergileri yapıyoruz. Koleksiyonerlerin heykel almakla ilgili çekinceleri olabiliyor. Ben bu sergi serisi vesilesiyle genç heykel sanatçılarıyla tanışmaya ve onları takip etmeye başladım. Ayrıca yurt dışında yaşayan Türk sanatçıları takip ediyorum. Almaktan öte takip etmek, gözünü zenginleştirmek önemli. 

Soldan sağa: Pieter Ombregt, Güneş Çınar
Pieter Ombregt

Henüz hiç eser almamış birine ya da genç koleksiyonerlere tavsiyeleriniz ne olurdu? 

Çekinmeden okuyup, gezip, görüp, araştırmalarını öneririm. Bol bol müze gezsinler. Gözlerini geliştirsinler. Gezdikçe ve gördükçe insanın beyni zevklerini tanımaya başlıyor. Bir süre sonra insan zevklerini tanıyor ve kendini geliştirmeye başlıyor. 

Serkan Adın
Pınar Yolaçan

Elgiz Müzesi’nin yakın zamanlı planları ve sergi programında neler yer alıyor? 

Önlemlerimizi alarak kapılarımızı ilk açtığımızda, “WUHAN’DAN İSTANBUL’A: Yıkılan Hayaller” adlı sergimizle, aylar öncesinden başımıza geleceğini söyleseler asla inanmayacağımız, yaşadığımız bugünlere dikkat çektik. Bu serginin temasını da pandemi günleri belirledi. Koleksiyonumuzda bulunan, bugün çok ünlü bir fotoğraf sanatçısı olan Thomas Struth’a ait “Yayalı Kavşak, WUHAN” adlı eserin ekseninde, ailece küratörlüğünü yaparak koleksiyonumuzdan bir seçki derledik. İzleyicinin virüsün hayatımızın merkezine girdiği gerçeğiyle yüzleştiği bir kişisel yolculuk olarak planlanan bu sergide, ulusal ve uluslararası alanda üretim yapan tanınmış pek çok koleksiyon sanatçımızın işleri yer alıyor.

Hâlâ müzemizde görülebilen bu sergiye paralel olarak, her yıl müzemizin terasında gelenekselleştirdiğimiz Teras Sergimizi, bu yıl “Her Şeye Rağmen” başlığı altında gerçekleştirdik. 12. Teras Sergisi’ni, pandemi döneminde de genç heykel sanatçılarının görünür olmasını sağlamak, bu vesileyle hem sanatçılara hem izleyicilere umut olmak adına, kelimesi karşılığı ile her şeye rağmen, Eylül – Kasım aylarında düzenledik.

Sol arkada: Marc Quinn
Marc Quinn
Jack Vanarsky
Luo Jie
Lisa Ruyter
Yassine Yaze
Ceren Oykut
Fulya Asyalı
İbrahim Koç
Kağan Toros

Fotoğraflar: Deniz Ezgi Sürek

Sitemize giriş yaparak kişisel verileriniz, site kullanımınızı analiz etmek, sosyal medya özellikleri ve reklamları kişiselleştirmek amacıyla çerezler aracılığıyla işlenmektedir. Detaylı bilgi için Çerez Politikası Metni’ni okuyabilirsiniz. Anladım butonuna tıklayarak açık rıza beyanında bulunmuş olursunuz.