Ahu Büyükkuşoğlu Serter: “Koleksiyonerlik, keşfetme yolculuğumda bana eşlik eden bir güç”

Fark Holding A.Ş. Başkanı, sanat tutkunu ve koleksiyoner Ahu Büyükkuşoğlu Serter, koleksiyonunu “Eskiyi onurlandırırken yeniyi kucaklayan, nereden geldiğini unutmadan gideceği yer için heyecan duyan, uzun soluklu bir serüven” olarak tanımlıyor. Kendisiyle keşfetme yolculuğu, koleksiyonundan özel hikâyeler, dijitalleşme hakkındaki fikirleri, Casa dell’Arte, Arya Kadın Yatırım Platformu ve daha pek çok şey üzerine sohbet ettik.

Röportaj: Burcu Dimili

Arkadaki resim: Sinan Logie

Sanata dair hatırladığınız ilk anınız nedir? Sanatla nasıl tanıştınız?

Sanata dair hatırladığım ilk anım; evimizin salonunda asılı duran, babamın 17 yaşındayken satın aldığı ilk tablo. Babamın henüz öğrenciyken, Sirkeci’de akademi öğrencilerine resim yaptıran bir çerçeve dükkanından aldığı, Servet isminde ressama ait bir resim… Bu resim beni çok korkuturdu. Hatırlıyorum, müthiş bir fırtınada karanlık bir gemi dalgalarla boğuşuyor. Ona bakıp bakıp korkardım. İlk anım bu. Yani bir resme bakıp da onun içine girmek, gerçekten o hikâyenin içinde kaybolmak… Bu benim için sanata korkulu bir giriş olsa da o hissi hiç unutmadım. Şimdi bana ilham veren, beni düşündüren, motive eden, hikâyelerin içine sokan işleri seviyorum.

“Koleksiyonerliğe hiç başlamadım, aslında hep içindeydim”

Koleksiyonerlik serüveniniz ne zaman ve nasıl başladı?

Ben kendime koleksiyoner demiyorum. Ben koleksiyoner bir ailenin çocuğuyum. O yüzden koleksiyonerliğe hiç başlamadım, aslında hep içindeydim. Annem ve babam, her zaman sanatı çok severdi. Adlarının koleksiyoner olduğunu düşündüklerini de hiç sanmıyorum. Ama en sevdikleri şey; sanatçı dostlarının olması, onların atölyelerine, sergilerine ve müzelere gitmekti. Benim alıştığım yaşam tarzı buydu. Bizim çok fazla sanatçı dostumuz vardı. Annem ve babam, dönemin çok önemli galeri sahipleri ile dosttu. Hem onların aileleri, hem çocukları, hem de sanatçılarıyla birlikte bir hayat geçirdik. O yüzden “giriş yaptım” diye bir şey söylemek çok zor.

Neş’e Erdok, Ali Elmacı

İlk aldığınız eser hangisiydi? Eserde sizi yakalayan şey neydi?

İlk aldığım eser diye bir şey hatırlamıyorum. Çünkü ailem ile kendi aldıklarım iç içe geçiyor. Aldıklarımı çoğunlukla aile koleksiyonumun bir parçası olarak alıyorum. Ben, kardeşim ve babam, üçümüz antant kalmadan, fazla bir şey almıyoruz.

Ali Elmacı

 “Koleksiyonerlik, keşfetme yolculuğumda bana eşlik eden bir güç”

Koleksiyonerliğinizin arkasındaki ana motivasyon nedir? Koleksiyonunuzu oluştururken ve eser alırken nelere dikkat ediyorsunuz?

Annem rahmetli Fatoş Büyükkuşoğlu ve babam Yunus Büyükkuşoğlu, her zaman sanata ilgiliydi. Annem resim yapar, babam haftada birkaç gününü sanatçı atölyelerinde geçirirdi. Biz de kardeşim Gamze ile doğal olarak sanata duyarlı büyüdük. Zaten o da buradan hareketle, eğitimini sanat üzerine aldı ve koleksiyonumuzu şu an o yönetiyor.

2007 yılında Bodrum Torba’da Casa dell’Arte’yi kurmamızla birlikte sanata olan ilgim, profesyonel bir hâl aldı. Koleksiyonerliğe olan merakım da aynı zamanlarda filizlendi diyebiliriz. Mısır Apartmanı’ndaki galerimiz sayesinde sanatçılarla daha çok vakit geçirme fırsatı buldum. Bu sayede; sanatçıların düşünce şekillerini kendi işlerimde uygularken, onlara da sanatın bir iş olarak nasıl yapılabileceği konusunda yardımcı olabileceğimi gördüm. Şu an benim için koleksiyonerlik, keşfetme yolculuğumda bana eşlik eden bir güç gibi. Teknolojide, iş hayatında, hayatın her evresinde; sanattan aldığım görgü ve cesareti kullanarak hareket ediyorum. Baktığım zaman görmeyi öğreten bir uğraş oldu.

Üç kişinin kontrolünde olan bir koleksiyonla pek sık karşılaşmıyoruz. Bu yüzden eser alırken koleksiyonun estetiğini bozmadan, kendi zevkimiz çerçevesinde katkı sağlıyoruz. 

Soldan sağa: Flokje van Lith, Alan Feltus, Neş’e Erdok

“Sanatta seçebilme fırsatı olması, insanın ruhunu özgürleştiriyor” 

Koleksiyonunuzda kaç eser yer alıyor? Seçkinizde hangi isimler var? Eserlerin dağılımı evin bölümlerine göre nasıl konumlanıyor? Örneğin salonunuzda, çalışma odanızda, yatak odanızda ya da çocuk odalarınızda hangi eserler yer alıyor?

Şu anda koleksiyonumuzda 2.115 eser bulunuyor. Babamın satın aldığı ilk tablodan sonra koleksiyon oldukça kronolojik olarak gelişmiş. Hikmet Onat, Cevat Dereli, Fikret Mualla, Cemal Tollu, Eren Eyüboğlu ve Hamit Görele gibi isimler var. Cumhuriyet dönemi ressamlarını modern ve çağdaş işler takip ediyor. Nuri İyem, Neş’e Erdok, Adnan Çoker, Alaattin Aksoy eserleri de koleksiyona giriyor. Türk sanat tarihine odaklanmış, kronolojik biçimde ilerleyen koleksiyon, kardeşim ve benim işin içine girmemizle büyük değişim geçiriyor.

Evimdeki eserler, ağırlıklı olarak salon ve koridorda yer alıyor. Çünkü buraların duvarları iş sergilemeye çok müsait, büyük ve düz duvarlar, ışığı çok güzel. Salonda hem heykel hem üç boyutlu işler hem de normal tablolar var. Çalışma odamda da biraz pop ve modern işler asılı. Çocuklarımın odasında da işler var, yatak odamda da. Örneğin küçük kızımın odasında Yuşa Yalçıntaş’a ait kız çocuklarının olduğu güzel bir tablo asılı. Bazen çocuklarımın hoşuna gidebilecek işleri asıyorum, bazen de onlar talep ediyor “odama asabilir miyim?” diye. Bence çocuğun istediğini asabilmesi çok önemli. Aynı şekilde çalışma mekânlarımızda, çalışma arkadaşlarımız da kendi odalarına asılacak işleri seçebiliyorlar. Sanatta seçebilme fırsatı olması, insanın ruhunu özgürleştiriyor. Herkese de bu tanınmalı.

Romina Ressia
Romina Ressia

Bu eserlerden sizin için özel bir hikâyesi olan varsa anlatabilir misiniz? 

Robert Montgomery’yi ilk kez Türkiye’ye getiren, kardeşim Gamze. Kendisinin “The people you love become ghosts inside of you and like this you keep them aliveyani “Sevdiğiniz insanlar, içinizde hayaletlere dönüşürler ve bu şekilde siz de onları canlı tutmaya devam edersiniz” yazısı var. Bunu annemizin anısına yapılmış gibi hissettik ve getirdik. Bu işi getirdikten hemen sonra Türkiye’de çok ilgi çekti.

Daha sonra Robert Montgomery’yi Art Residency programımıza dahil ettik ve bizim için bir iş yapmasını istedik. Tam Gezi olayları öncesiydi ve fuara bizim için bir iş yaptı. Yeni işinde “Sokaklar kimseye ait değildir, caddeler hepimizindir” yazıyordu. Robert bu çalışmayı fuardan önce, bir camcı kamyonetine koyup sanki bir cammış gibi şehirde gezdirmemizi istedi. Daha sonra bu işi fuarda sergiledik. O yıl, birkaç ay sonra Gezi olayları çıktı. Şehrin ve sokakların insanlara ait olduğunu tartıştığımız bir döneme girdik. Benim için sanatçıların önsezilerinin ve duygularının ne kadar gelişmiş olduğunu anlatan bir teyit oldu. Dolayısıyla aldığım iş kararlarında bile hep sanatçılar ne yapıyor, nerede oturuyor, nerede yaşıyor, neyi beğeniyor diye kendime sorarım.

Soldan sağa: Ömer Uluç, Mehmet Güleryüz, Ömer Uluç, Ramazan Bayrakoğlu

“Eskiyi onurlandırırken yeniyi kucaklayan, nereden geldiğini unutmadan gideceği yer için heyecan duyan, uzun soluklu bir serüven”

Koleksiyonunuzu özetlemeniz gerekse nasıl anlatırdınız? Topladığınız belirli bir sanat türü var mı? 

Koleksiyonumuz, Türk modern ve çağdaş sanatın önemli isimlerini barındırıyor. Koleksiyonumuzu bilinir yapan da babam Yunus Büyükkuşoğlu’nun seneler boyu çalışarak ortaya çıkardığı bu seçki. Kardeşimle dahil olduğumuzdan beri koleksiyonun çapı epey genişledi. Resim ve heykel üzerine olan ağırlık; fotoğraf, video gibi daha yeni medyumların da katılmasıyla değişti. Yabancı sanatçılar koleksiyona girerken, zaten azımsanamayacak olan kadın sanatçı sayısı da arttı. Koleksiyonumuzu özetlemem gerekirse: “Eskiyi onurlandırırken yeniyi kucaklayan, nereden geldiğini unutmadan gideceği yer için heyecan duyan, uzun soluklu bir serüven” diyebilirim.

Koleksiyonumuz aslında ailemizin hikâyesini anlatıyor; bir süreç, bir yolculuk bu. Anadolu’dan (Kayseri) çıkan bir aile. Daha güzelini, daha yenisi seven, sanat sayesinde daha iyisini yapmayı öğrenen, hayatı güzelleştirmeyi kendine hedef edinen, sanatın bunun için ne kadar önemli olduğunu anlamış bir aile. Bizim koleksiyonerlik hikâyemiz aslında bu. Biz sanatı, dünyayı güzelleştiren ve düşündüren bir unsur olarak kullanıyoruz. Hem kendi hayatımızda hem yaptığımız işlerde…

Soldan sağa: Ekrem Yalçındağ, İnci Eviner, Ayşe Küçük

Evinizde sergilediğiniz eserlerin yerini sık sık değiştiriyor musunuz? Aldığınız eserlerle ne kadar süre birlikte yaşıyorsunuz ve ne sıklıkla ev-depo ya da odalar arası yerini değiştiriyorsunuz? 

Bazen evet, bazen hayır. Çünkü kimi zaman, bir mekâna önce hangi eserleri asacağıma karar veriyorum, daha sonra etrafını mobilyalar ve aksesuarlarla dolduruyorum. Böyle yaptığım zamanlarda o resimlerden vazgeçmek zor oluyor sonrasında. Sırf değiştirmiş olmak için var olan işleri değiştirmem. En az onun kadar yakışır ya da “tam burası için yapılmış” diyebileceğim bir iş gelirse ancak değişiklik yaparım.

Çok sık değiştirdiğimiz mekânlardan biri Casa dell’Arte. Her sezon tüm koleksiyonu değiştiriyoruz. Yeni alınan parçaları aynı bir müze gibi kürate edip, müzenin yeni gelen işleri gibi değiştiriyoruz. Bazen belli bir konsepti oluyor, bazen de olmuyor. Sonuçta orası sanatı ağırladığımız bir mekân olduğu için sürekli bir devinim var. Kalıcı misafirleri de var Casa dell’Arte’nin. Özellikle odalardaki eserler; koleksiyonun çok eski parçaları, kalıcı misafirlerimiz dediğimiz işler. Bir de gelen giden işler var. Onları da koleksiyonun o anki hâline göre değiştiriyoruz. 

Maro Michalakakos

Koleksiyonunuzu oluştururken profesyonel destek alıyor musunuz? Ya da yakın çevrenizde görüşlerine saygı duyduğunuz, fikrini aldığınız birileri var mı? 

Alıyoruz. Hem yurt içi hem yurt dışı hemen hemen tüm galerilerle iletişim hâlindeyiz. Farklı küratörlerle çalıştığımız oluyor. Pek çok uzman var etrafımızda. En önemlisi, zaten kardeşim Gamze. Parsons’dan Güzel Sanatlar mezunu, üzerine bir de Goldsmith’den Çağdaş Sanat Teorisi yüksek lisansı var. Bu konularda ailemizin en bilgi sahibi insanı. Özellikle seçkilerde küratörlük konusunda ve kiminle çalışacağımız konusunda Gamze’nin kararları bizim için önce geliyor.

Satın aldığınız sanat eserlerini nereden buluyorsunuz ve hangi eserleri alacağınıza nasıl karar veriyorsunuz? 

Eğer sanatçıları konuk sanatçı programı ya da projeler aracılığıyla tanıyorsak, doğrudan alım yapıyoruz. Ama genelde sevdiğimiz galerileri ve fuarları takip ediyoruz.

Üçümüzden biri, bir eseri beğeniyor. Bunu WhatsApp grubumuza gönderiyor. Eğer eserin sergilendiği yer, kolayca ulaşabileceğimiz bir yerdeyse gidip görüyoruz, üzerine tartışıyoruz.

Maro Michalakakos

Hangi galerileri, fuarları ya da platformları takip ediyorsunuz?  

Hemen hemen dünya üzerindeki bütün sanat fuarlarını takip ediyoruz. SAHA üyesiyiz. “The Art Department” adında sanat departmanımız ve kendi ekibimiz var.

“Sanatın dijital, online ya da offline olsun, her türlü gelişimine katkıda bulunmaktan memnuniyet duyuyoruz”

Dijitalleşme koleksiyonerlik anlayışınızı değiştirdi mi? Bir eseri online mecrada görüp alım yapıyor musunuz? 

Değiştirmedi çünkü daha önceden de biz zaten bu konuda çok aktiftik. Tam tersine dijitalde yeterince kaynak bulamamaktan muzdariptik. Şu anda dijitalleşmenin etkisiyle, eskiden bu konuda aktif olmayan organizasyonların da buna öncelik vermesiyle bizim dünyamız daha da zenginleşti. Biz zaten dijitalin iyi bir takipçisiyiz. Online alım yapıyoruz. Hatta bu konuda online sanat platformu kuran girişimcilere destek verdik. Vermeye de devam ediyoruz. Sanatın dijital, online ya da offline olsun, her türlü gelişimine katkıda bulunmaktan memnuniyet duyuyoruz.

Mat Collishaw

Eserin ardındaki sanatçıyla tanışmak sizin için ne kadar önemli? 

Çok önemli. Özellikle kişisel bağ kurmak istediğiniz bir işse; bazen sanatçısından ötürü bağınız güçleniyor bazen de işten dolayı o sanatçı ile bağ kurmak istiyorsunuz ve bambaşka şeyler keşfediyorsunuz. Bu biraz kişisel kimya ile alakalı. Bu her zaman olmuyor ama bağınız olan sanatçının işleri, koleksiyonda sizin için daha önemli ve değerli hâle geliyor. Bunların hikâyesini, daha sahiplenerek anlatıyorsunuz. 

“Ben her yaptığım işi, özellikle kendi iş dünyamda boş bir kanvas olarak görüyorum ve her şeye bir renkle başlıyorum”

Koleksiyonerliğe başladığınızdan beri zevkleriniz nasıl değişti? Sanat bilginiz nasıl gelişti ve güçlendi? Ayrıca o dönemden şimdiye sanat dünyasında nelerin değiştiğini düşünüyorsunuz? 

Bu aslında babamın daha güzel cevaplayacağı bir soru. Çünkü asıl annem ve babam bu işe başlamış. Ama sanat yolculuğu içinde olan insanların, zevklerinin değişmemesinin söz konusu olmadığını düşünüyorum. Bence her şey evrim geçiriyor; bizim bakış açılarımız da beğenilerimiz de düşüncelerimiz de evrim geçiriyor. Evrilmeliyiz ki bir sonraki adıma geçebilelim. Benim şahsen çok değişti. Ama bazen çok eski, çok klasik bir resmi de beğenebiliyorum. Bu; eskileri beğenirim, yenileri beğenmem gibi bir şey değil. O anki ruh hâlinizle alakalı. Ama kaliteli ve güzel sanatın ne olduğunu anlayıp; eski, yeni, çağdaş, modern fark etmeden onu ayırt etmeye başlıyorsunuz. Tamamen içsel yapılan bir şey. Her öğrendiğiniz yeni şey, bir sonraki beğeni setinize bir şey katıyor. Bana ne kattı derseniz ben her yaptığım işi, özellikle kendi iş dünyamda boş bir kanvas olarak görüyorum ve her şeye bir renkle başlıyorum. Aslında sanat; dünyaya, olaylara bakış açınızı değiştiriyor. Benim için ifadesi bu. Bilgi olarak da çok bilgili olduğumu asla iddia etmem. Benden çok daha bilgili insanlar var. Ben öğrenmeye açığım, sanatla ilgili her şeyi herkesten dinleyip, öğrenmeye çalışıyorum.

Son aldığınız eser bilgisini bizimle paylaşabilir misiniz? Bu eserde sizi yakalayan şey neydi?  

Babam ve Gamze ile Fahrelnissa Zeid’e ait eserler aldık. Hoşuma giden yanı ise Zeid’in stilinden farklı, alışılmışın dışında olmasıydı.

Richard Learoyd

“Koleksiyonu; canlı, yaşayan bir varlık gibi düşündüğümüz için aynı eseri çok uzun süre aynı yerde tutmuyoruz, farklı alanlar arasında dolaştırıyoruz”

 Koleksiyonunuzu sergilediğiniz zamanlar oluyor mu, bu konuda görüşleriniz neler?

Paylaşmak çok önemli, kendimize saklamayı sevmiyoruz. Eserler farklı yerlerde sergileniyor; Gebze’deki fabrika binalarımızda, ofis duvarlarında ve ortak alanlarda… Bunun yanı sıra Bodrum’da 2007 senesinde açmış olduğumuz, Türkiye’nin ilk sanat oteli olan Casa dell’Arte’nin odalarında, tüm ortak alanlarında ve galerilerinde de koleksiyonumuzdan eserler mevcut. Yine Bodrum’da bulunan ve yeni nesil kütüphane olarak hizmet veren Zai Bodrum’da da koleksiyondan eserlerimiz sergileniyor. Ayrıca Lizbon’da 2017 yılında açtığımız Casa dell’Arte Lisbon Club House’da da misafirlerimize bir koleksiyonerin evinde olma deneyimini yaşatıyor, onları Türk misafirperverliğimiz ve Nuri İyem, Nuri Bilge Ceylan gibi koleksiyondan değerli Türk sanatçılara ait eserlerimizle ağırlıyoruz. Yurt dışında da Türk sanatçıların tanınmasına ve sergilenmesine önem veriyoruz. Koleksiyonu; canlı, yaşayan bir varlık gibi düşündüğümüz için aynı eseri çok uzun süre aynı yerde tutmuyoruz, farklı alanlar arasında dolaştırıyoruz.

Sanatçılara fayda yaratmaya çalışıyoruz. Sanatçılar işlerini duyursunlar istiyoruz. Genç, yaşlı gibi bir ayrımımız da yok.

Okuyuculara Kolekta üzerinden yakın takibe alınacak 10 sanatçı önermenizi istesek hangi isimleri söylersiniz?  

Ali Kazma, İnci Eviner, Ali Elmacı, Nilbar Güneş, Azade Köker, Bahadır Baruter, Cins, Ardan Özmenoğlu, Muzaffer Akyol, Seçil Erel. 

Son dönemde takip ettiğiniz sanatçılar kimler? 

Refik Anadol, Ali Kazma… Takip etmekten çok, birlikte vakit geçirip proje yapmaktan hoşlandığım sanatçılar var. Portekiz, Türkiye ve Amerika’daki sanatçılarla güzel iş birlikleri yapıp, birlikte çalışıyoruz.

“Fikir edinmeden önce bilgi edinmek çok önemli” 

Henüz hiç eser almamış birine ya da genç koleksiyonerlere tavsiyeleriniz ne olurdu?

Kendinizi iyi hissettiğiniz, size yakın gelen yerden başlayın. Mutlaka büyük hedefler olması gerekmiyor. Küçük küçük severek biriktirin. Stilinize uygun genç galerilerle başlayabilirsiniz. Sanat konusunda kendinize bilgili ve iyi bir çevre edinip, onların beğenilerini takip etmeye başladıktan sonra, kendi beğeninizi oluşturup, daha sonra alım yapın. Fikir edinmeden önce bilgi edinmek çok önemli.

Sanatı merkezinde konumlandıran Casa Dell’Arte otellerinizde de sıklıkla koleksiyonunuzdan eserler sergiliyorsunuz. Bu seçkileri nasıl oluşturuyorsunuz? 

Otellerimizde asım yaparken ilk baktığımız şey, mekâna uygunluk. Mekânın ruhuna uyacak ve bir araya geldiğinde birbiriyle konuşacak işleri tercih etmeye özen gösteriyoruz. Annem Fatoş Büyükkuşoğlu’nun otelin dekorasyonunda da vurguladığı, eski ve yeninin ahengini ve farklı dönemlerin zarafet içinde birlikte barınabilmesi ilkesini; yaptığımız seçkilerde de vurguluyoruz. Beklenmedik eserleri, yan yana görebiliyorsunuz. Hiçbir zaman yana yana uygun düşeceğini düşünmediğimiz işler güzel bir uyum içinde olabiliyor. Orada politik mesajı olmayan sakin bir işin yanına, muzip ya da grotesk bir eser yerleştirebiliyoruz. İnsanlar birinden sonra diğerini görmeyi beklemiyorlar ama ters köşe yapmak da hoşumuza gidiyor.

Arya Kadın Yatırım Platformu’nun kurucususunuz. Ve melek yatırımcı olarak biliniyorsunuz. Bize bu platformdan ve yatırım önceliklerinizden bahsedebilir misiniz? 

Benim ana konum dönüşüm. Arya’da kadın liderliğiyle dünyayı dönüştürüyoruz. 40 yaşından sonra sahip olduklarımın boyun borcunu ödemek istedim, ne yapabilirim diye düşününce, en önemli sosyal problemlerimizden birine, kadınlara dokunacak bir şey yapayım dedim. En iyi bildiğim iş girişimcilik, yeni iş geliştirmek, para kazanmak. O zaman öyle bir şey yapayım ki başarılı, motive, güçlü kadınları bulup; onlara hem para hem de işlerini büyütmeleri için ihtiyaç duydukları her ne ise, onları veren ortaklar bulayım. Bu kadınları büyütelim, onlar da başka kadınları büyütsünler diye, en küçük kızımın isminden esinlenerek “Arya Kadın Yatırım Platformu”nu kurdum. Arya, Türkiye’nin ilk “kadın odaklı” yatırım platformu. Mentorluk ve Danışmanlık, Network, İş Birlikleri, İletişim, Eğitim, Teknoloji ve Yatırım Komitelerimizin yanı sıra Arya Gençlerimiz de var. Arya’da kadınların faydalanabileceği pek çok farklı dikey var. Bir dernek veya şirket değiliz, platformuz ve herkese kapımız açık.

Yatırım portföyümde akıllı ulaşım teknolojilerinden gıdaya, sanattan modaya çeşitli şirketler var. Ancak aslında baktığınızda, tematik olarak üç konuya yatırım yapıyorum:

1) GBA ile teknoloji,

2) Arya Kadın Yatırım Platformu’yla kadın girişimcilerin olduğu şirketler,

3) Kurucusu olduğum F Plus Ventures ile akıllı ulaşım sistemleri.

Bunlar, melek yatırım ile ilgili hedeflerim. Özellikle kadın ve teknolojinin bir araya geldiği işleri seviyorum, ancak yenilikçi olan her iş beni ayrıca heyecanlandırıyor.

Ayrıca yakın zamanlı başka projeleriniz varsa sizden dinlemek isteriz. 

Gittiğimiz yerleri güzelleştirmek, bu dünyada kendi cennetimizi yaşamak ve birlikte daha iyi bir gelecek yaratmak için Fark Labs’i kurdum. Fark Labs geleceğin daha iyi bir versiyonuna ulaşmak adına kurduğumuz bir dönüşüm aracı. Değişime uyum sağlıyor hatta bununla da yetinmeyip dönüşüme aracılık ediyoruz. Sanatın yaratıcılığından esinlenerek bunu bilim ve teknoloji ile buluşturuyoruz. İlk hayata geçiş noktası 50 seneyi aşkın birikim ve tecrübemizin olduğu “Mobilite” alanı Fark Labs, çok kısa sürede kendi içerisinde de dönüşüme uğradı. Pandemi döneminde öne çıkan ihtiyaçlar ve yeni düzende siperlik ve entübasyon kabini üretimleri ile “Yaşam Bilimleri” alanında yeni ihtiyaçlar doğacağını görerek bu dikeyi hızla hayata geçirdik. Bununla beraber sürdürülebilirliğin önemine inandığımız için, sanat ve yaşam alanında yer alan diğer markalarımızı da “Sürdürülebilir Yaşam Tarzı” altında toparladık. Bunun sonunca hayata geçen 3 dikey; teknoloji, bilim, kültür ve sanat, Fark Labs’in bugün odaklandığı temel dönüşüm alanları oldu.

Aynı zamanda ilgimizi çeken, keşfetmeye ve dönüşmeye heveslendiğimiz konuları bir arada topladığımız bir “Merak Kabini”miz var. Blockchain, yapay zeka gibi geleceği dönüştüreceğine inandığımız bu konuları da her zaman ilgi alanımızda tutuyoruz ve birlikte daha iyi bir gelecek yaratabileceklerimizi yeni dikeyler hâline getirerek birer iş koluna çeviriyoruz.

Bizim için her zaman dönüşümün en önemli öncülerinden biri, insan. Bu nedenle birliktelik zekası ağı sahip olduğumuz en büyük değerlerden biri. Bu çeşitliliği ve insan ağını geliştirmek adına her geçen gün farklı adımlar atıyoruz. Yakın zamanda ise Fark Labs’i Bodrum’a taşıma projemiz var.

Dönüşümün sadece iş alanlarında değil, yaşam tarzında da gerçekleştiği bilincinde Fark Labs’i farklı lokasyonlara da taşıdık. İstanbul’u Mobilite, Ankara’yı Yaşam Bilimleri ve Bodrum’u Sürdürülebilir Yaşam Tarzı dikeylerinin genel merkezi olarak konumlandırdık. Bununla beraber Paris ve Seoul’deki ofislerimizle de bu dönüşümü globale taşıyarak birliktelik zekası ağımızı genişletmeye devam ediyoruz.

Sitemize giriş yaparak kişisel verileriniz, site kullanımınızı analiz etmek, sosyal medya özellikleri ve reklamları kişiselleştirmek amacıyla çerezler aracılığıyla işlenmektedir. Detaylı bilgi için Çerez Politikası Metni’ni okuyabilirsiniz. Anladım butonuna tıklayarak açık rıza beyanında bulunmuş olursunuz.