Lawrence Calver, Mia Dudek, Bence Magyarlarki Kırılgan Yüzey – Akışkan Kütle

06/05/2020 - 05/04/2020

MARTCH Art Project

Sergi üç sanatçının, Lawrence Calver (İngiltere, d. 1992), Mia Dudek (Polonya, d.
1989) ve Bence Magyarlaki’nin (Macaristan, d. 1992) çalışmalarını ilk kez bir araya getiriyor. Bu üç sanatçı resim, fotoğraf ve heykel aracılığıyla, çalışmalarının odağına maddeselliği ve yoğun bir bedensel farkındalık hissini koyarak derin duyusal bir dil oluşturuyorlar. Resmin maddesini oluşturan dikilmiş kumaşın dokusundan, görünürlük alanını genişleten gerilmiş derinin gözeneklerine, bedenselliği heykelin maddesine çeken kıvrımlara ve yarıklara kadar, dokunsal öncelik üç sanatçının da çalışmalarının ortak noktası gibi görünüyor. Sanatçılar üretim süreçlerinde, geçmiş hikayelerinin izlerini taşıyan araçları benimsemişlerdir. Buluntu kumaş parçaları, kullanılmış yataklar, prezervatifler ve balonlar, insan derisinin izleri ve kırışıkları, izleyicilerin yüzeyin ötesine bakarak dokuları, maddeleri, bedenleri oluşturup inşa eden yapının özünü görebilmelerini sağlamak üzere kullanılan malzemelerden
bazılarıdır.

Lawrence Calver resmin maddi dayanağı olan tuvali ele alıp kumaşı dikerek,
ağartarak, gererek ya da lekeleyerek kompozisyonlarını yaratıyor. Yan yana konmuş parçalardan oluşan amorf bir derleme ile işe başlayan Calver, dokuları ve tonları çeşitlendirdikçe, resim imgesinin sınırlarını yeniden işleyen bir yama çalışması olarak yapıtın derisini yavaş yavaş biçimlendiriyor. Uzaktan bakıldığında, sanatçı kompozisyonlarıyla ahenkli, minimalist bir durağanlık yaratıyor. Daha yakından gözlemlenip dokunma duyusu da devreye sokulduğunda, esnekliği ve ritmi olan bir uzam ortaya çıkıyor: Hatlar gerilip uzuyor ve kenarlar eğriliyor, böylece çarpıtılan dikey ve yatay çizgiler her tablonun yüzeyde sergilediği bağımsız maddesel kimliğinbir ifadesine dönüşüyor. Zaten bir hikayesi olan malzemelerle çalışan Lawrence, izleyicileri bir iz sürme yolculuğuna davet ediyor. Yapıtın, izleyiciyle karşılaştığı andan önce de bir hikayesinin olduğunu, eserlerin üretiminden yeniden değerlendirilmesine kadar, herbiri için kendine özgü sonuçlar doğuran süreçleri barındırdığını düşünmelerini talep ediyor.

Mia Dudek, bireyler arasındaki kopuk bedensellik kavramını irdeliyor. Deri yüzeyine ek olarak sıvı malzemelerin katılaştırılmasıyla oluşturulmuş kırılgan heykelsi biçimleri fotoğraflayan Dudek, soyutlaştırılmış, parçalanmış, bazen ikiye ayrılmış bedeni ortaya koyarak, onu bağlamından koparıp yeni yapılara dönüştürüyor. “Skin Studies”deki damarlar, benler ve diğer yapısal beden unsurları bir kırılganlık hissi veriyor ve dokunulmaya hassas tepki veren, yarı saydam bedensel bir yüzeyi çağrıştırıyor. Sanatçı güncel çalışmalarında, tehlike altındaki insan bedeninin tasvirleriyle yabancılaşmayı ortaya koymaya çalışıyor. Sanatçının işlerinde genel bir klostrofobi hissinin hakim olduğunu söyleyebiliriz: Bedenlerimizin ötelediği benliklerimizin ve fiziksel dünya tarafından sınırlanan bedenlerimizin klostrofobisi..

Mia Dudek’in çalışmalarında baskın çıkan tek bir ortak unsur var; o da sımsıkı kapalı dış yüzeyleri ve ebediyen sınırlandırılmış ufukları tasvir eden mimarinin vahşeti, şiddeti ve iktidarı. Sınırlayıcı çevrelerden kaçış yok; ama bu ortamlar aslında şekilsiz ve akışkan olan bedenlerin cansız yapıların sınırlarından taşıp dökülmesine de engel olarak onları çerçevelendirir, biçimlendirir.

Bence Magyarlaki, insanın kendi bedeninde hapsolmasının psikososyolojik yönlerini ifade eden bir heykel dili kuruyor. Bedeni toplumsal ve psikolojik olarak üretilmiş bir benlik hissi içinde tutan dış ve iç güçlerle, bu koşullanmanın bedenin duruşu, jestleri, davranışları ve hisleri içinde ne şekilde tezahür ettiği ile ilgileniyor. Sanatçının “The Contortionists” serisi, bir bedenin performansındaki en uç noktaları, insanın bedenini bilinçli bir farkındalık nesnesine dönüştüren bedensel esneklik bakımından zorlayıcı noktaları keşfediyor.

Magyarlaki’nin yapıtlarında alçı yüzeyin altındaki iskeleti, eski koltuklar ve
yataklardan alınma süngerler oluştuyor. Bu buluntu parçalar, bir zamanlar onları
kullanıp sonra terk eden bedenlerden izler taşıyor. Heykeller, bu buluntu mahrem
yaşantılardan yola çıkarak kendi toplumsal-davranışsal bedenlerini inşa ediyor ve
bedenlerimize sahip olma halinin süregelen toplumsal, durumsal, performansa dayalı bir pratiğe ne kadar bağlı olduğunu sorguluyorlar.

Sergi, tecrit edilmiş bireyselliğin hakim olduğu bir çağdaş toplumda bedenlerin nasıl kurgulandığı, hissettiği ve yaşadığına dair fenomenolojik bir soru yöneltiyor. Üç sanatçının kullandığı farklı yöntemler sayesinde maddesellik ve bedensellik
sorunsallarına çeşitli toplumsal-siyasi, psikolojik ve estetik çözümler getiriliyor; ayrıca toplumsal bakışı değiştirip yeniden kendimize maletmemiz için bedensel
uzamlarımızı baştan keşfetmeye ve harekete geçirmeye yönelik bir olanaklar
yelpazesi sunuyor.

Sitemize giriş yaparak kişisel verileriniz, site kullanımınızı analiz etmek, sosyal medya özellikleri ve reklamları kişiselleştirmek amacıyla çerezler aracılığıyla işlenmektedir. Detaylı bilgi için Çerez Politikası Metni’ni okuyabilirsiniz. Anladım butonuna tıklayarak açık rıza beyanında bulunmuş olursunuz.