Melis Terzioğlu: “Her alım ilmik ilmik örülen bir anlatının parçası”

Sanat Danışmanı Melis Terzioğlu kendisini “koleksiyoner” olarak tanımlamıyor. Uzun yıllardır sanat ortamında yaşayan, nefes alan ve çalışan birisi olarak alım yapmayı bu sürecin son derece doğal bir uzantısı olarak görüyor. Terzioğlu ile ilk aldığı eserden koleksiyonunun ana motivasyonuna, sanat danışmanlığı pratiğinden dijitalleşme ve takip ettiği mecralara kadar pek çok şey konuştuk.

 Yazar: Burcu Dimili

 Sanata dair hatırladığınız ilk anınız nedir? Sanatla nasıl tanıştınız?

En eski anım babaannemlerde bulunan bir Bedri Rahmi tablosuna dair; içinde kuşlar olan bir peyzajdı ve kuşların bazıları boyalı bazıları ise sadece kontürden ibaretti. Ben de çocuk aklımla sadece kontürden olan kuşların sonradan resmin üzerine çizildiğini düşünürdüm ve “acaba ben de üzerine ekleme yapsam mı” diye aklımdan geçirmedim değil (resim hâlâ sağlam bir şekilde babaannemde :). Ailemde kimse koleksiyoner değil ama yine de içinde sanat olan evlerde büyüdüm, her jenerasyon kendine yakın bulduğu resimden heykele, fotoğraftan videoya uzanan bir yelpazede alımlar yapmış. Böyle bir ortamda yetişmemin büyük bir şans ve sağlam bir görsel eğitim olduğunu ise çok sonraları fark ettim. Sanatla bilinçli ve istekli bir şekilde tanışmam ise lise son sınıfta Nancy Atakan’ın verdiği sanat tarihi dersini almamla gerçekleşti. O kadar iyi bir hocaydı ki onun sayesinde üniversite eğitimimi sanat tarihi üzerine yapmaya karar verdim.

Üst sıra: Tahmineh Monzavi, Shadi Ghadirian, Ahmet Öğüt, Ramin Haerizadeh, Jamal Penjweny, Burak Delier, Şener Özmen; Orta sıra: Borga Kantürk, Can Altay, Hera Büyüktaşçıyan, AES+F, Shadi Ghadirian; Alt sıra: Julian Rosefeldt, Massinissa Selmani, Kris Martin, Mahgameh (Maggie) Parvaneh, Gohar Dashti

Koleksiyonerlik serüveniniz ne zaman ve nasıl başladı?

Doğruyu söylemem gerekirse kendimi koleksiyoner olarak hiç tanımlamadım, tanımlamıyorum da. Neredeyse 20 yıldır sanat ortamında yaşayan, nefes alan ve çalışan birisi olarak alım yapmak benim için bu sürecin son derece doğal bir uzantısı. Hele ki insanlara sanatla yaşamalarını ve sanat eserlerini hayatlarına katmalarını tavsiye eden biri olarak, öğütlediğim davranışa en başta kendimin sadık kalması gerektiğine inanıyorum. Yoksa söylediklerimin nasıl bir inanılırlığı olabilir ki?

Vahit Tuna

“Benim için önemli olan, karşımdakinin neyi beğendiğini ve niye onu beğendiğini bulmak.”

Aynı zamanda sanat danışmanısınız. Bize çalışma pratiğinizden biraz bahsedebilir misiniz? Sanat danışmanlığı ve koleksiyonerlik birbirini nasıl besliyor?

Olabildiğince kapsamlı, güvenilir, bilgiye dayalı, etik doğrulara sadık ve transparan bir hizmet vermeye gayret ediyor ve bunu da yine olabildiğince kişiye özel bir şekilde yapmaya özen gösteriyorum. Eğer hepimiz birbirimizden farklı isek, ideal dünyada da hepimizin aslında farklı sanat eserlerini beğenmesi ve bağ kurması lazım. Benim için önemli olan, karşımdakinin neyi beğendiğini ve niye onu beğendiğini bulmak. Eğer hepimiz kendi özümüze ve iç sesimize sadık kalarak seçimlerimizi yaparsak ve “kim ne der”, “arkadaşım, eşim, dostum, annem, babam beğenir mi” derdine düşmezsek, zaten aslında birbirimizden çok farklı tercihlerimiz olacaktır. Bunun ne kadar değerli bir şey olduğunun bilincine varmalıyız çünkü zaten sanatın kendisi çok sesliliği ve farklı perspektifleri ortaya koyan bir mecra. Sanatın gerçekten herkes için olduğuna inanıyorum, bu nedenden ötürü verdiğim hizmetin de olabildiğince kapsayıcı ve kucaklayıcı olmasına gayret gösteriyorum.

Yaptığım işi detaylı biçimde anlatmak oldukça uzun sürer ama var olan ciddi bir yanılsamaya da bu vesileyle açıklık getirmek isterim: Verdiğim hizmetten sadece koleksiyonerlerin ya da mutlaka alım yapacak kişilerin faydalanabileceği zannediliyor, hâlbuki kimsenin öyle bir mecburiyeti yok. Sanata dair bir şeyler öğrenmek, bilgilenmek, ufkunu genişletmek, sanatçılar, galericiler ve sanat ortamındaki diğer aktörler ile tanışmak isteyen herkesin yararlanabileceği bir hizmet bu. Hep söylediğim bir şey var: Benim işim eser satmak değil, o eserle ilgili müşteriye doğru bilgilendirmeleri ve yönlendirmeleri sağlamak ve onu donanımlı hâle getirmek, son kararı ise her zaman alıcıya bırakmak.

Sonuçta 7/24 sanatla iç içe yaşıyorum, her gün sanat eserleri görüyorum, bolca okuyorum ve durmadan öğreniyorum, bu döngü de hem görsel hem de zihinsel olarak beni durmadan besliyor ve geliştiriyor.

Sol duvar ince uzun foto: Cengiz Tekin, sandalye üstü ayna: Banu Cennetoğlu&Yasemin Özcan, siyah beyaz fotoğraf: Hector Zamora
Siyah beyaz fotoğraf: Hector Zamora, soldaki ayna: Banu Cennetoğlu&Yasemin Özcan, sol kolon üst: Bahar Yürükoğlu, sol kolon orta: Basim Magdy, sol kolon alt: Mübin Orhon

İlk aldığınız eser hangisiydi? Eserde sizi yakalayan şey neydi?

Kendi imkânlarım ile ilk alımımı 2001 yılında, 23 yaşımda gerçekleştirdim. O zamanlar, bugün de Galatasaray’da bulunan Yapı Kredi Kültür Merkezi’nde çalışıyordum ve Ara Güler de kendi atölyesi hemen arka sokakta olduğundan, sıklıkla ofisimize uğruyordu. Fotoğrafa ilgi duyduğumu fark edince, atölyesine davet etti ve ilk alımım onun Ilford kutularının içinden çıkardığı karanlık oda baskılarına heyecan içinde bakarak gerçekleşti. O zamanlar, sanata yaklaşımımda bilinçli olarak farkında olduğum tek şey mecra olarak fotoğrafı sevdiğimdi. Ara Güler de o sırada Türk fotoğrafına dair son derece sınırlı bilgim doğrultusunda duymuş olduğum tek ve en ikonik isimdi, o mertebede birinden ve yaptıklarından etkilenmemek benim için imkânsızdı. Yani aslında beni yakalayan şey şeker dükkanına düşmüş bir çocuğun büyülenme hâlinden çok da farklı değildi.

Kolonda üstteki siyah beyaz resim: İnci Eviner, kolonda alttaki: William Wegman; Sağ duvarda radyatör üstünde: Bahar Yürükoğlu

“Her alım ilmik ilmik örülen bir anlatının parçası

 Koleksiyonerliğinizin arkasındaki ana motivasyon nedir? Koleksiyonunuzu oluştururken ve eser alırken nelere dikkat ediyorsunuz?

Dediğim gibi bir motivasyondan ya da bir gün uyanıp ben artık koleksiyon yapacağım gibi bir şey demekten ziyade çok organik ve doğal bir şekilde gelişen bir süreç bu. Sonuçta işim gereği sanat eserleri, sanatçılar ve galerilerle iç içeyim. Bütün gün mutfakta yemek pişirip hiç acıkmamak ya da tatmamak ne kadar mümkünse sanat alanında bir varlık sürdürüp alım yapmamak da ancak o kadar mümkün. 🙂

Alım yaparken eser ile nasıl görsel, düşünsel ve duygusal bir bağ kurduğuma ve o eserin de bendeki diğer eserlerle nasıl örtüştüğüne dikkat ediyorum. Aslında her alım ilmik ilmik örülen bir anlatının parçası; bir nevi daimi olarak görsel ve kavramsal bir öykü kurgulama hâli.

Buna bir çeşit mesleki deformasyon da diyebiliriz ama bir diğer dikkat ettiğim faktör ise verdiğim para sistemde nereye ve kime gidiyor, kimi besliyor, galeriye ve de özellikle sanatçıya fayda sağlıyor mu? Eğer sanatın var olmasını arzuluyorsak en başta onu üreten sanatçıları ve onlara destek olan galerileri kelimenin tam anlamıyla yaşatmalıyız.

Sağ üst: Sedat Pakay; Diğer 3’ü: Ara Güler

Koleksiyonunuzda kaç eser yer alıyor? Seçkinizde hangi isimler var? Eserlerin dağılımı evin bölümlerine göre nasıl konumlanıyor? Örneğin salonunuzda, çalışma odanızda, yatak odanızda ya da çocuk odalarınızda hangi eserler yer alıyor?

Sayarsan bereketi kaçar derler 🙂 o yüzden hiç saymadım. Kaldı ki sayı benim için en önemsiz faktör. Evin giriş kapısının dışından başlayarak misafir banyosuna, salondan mutfağa, kütüphaneden yatak odalarına kadar her yerde eser var. Bu soru ile fark ettim ki bir tek kendi banyomda “henüz” hiç eser yok! 

Sol duvar ince uzun fotoğraf: Cengiz Tekin, video: Berat Işık, videonun altındaki fotoğraf: Julia Peirone

Bu eserlerden sizin için özel bir hikâyesi olan varsa anlatabilir misiniz?

Hepsinin hikâyesi kendine özel. Eser ile samimi bir bağ kurarak gerçekleştirdiğim her alım bir hikâyeyi de otomatik olarak beraberinde getiriyor zaten. 

Yumurta: Selçuk Demirel, alt video: Merve Denizci, geyikler: Necla Rüzgar, köpekler: William Wegman, büyük fotoğraf: Nazif Topçuoğlu

“Ortak anlatıya ve kavramsal çerçeveye sadık kaldığı ve katkıda bulduğu müddetçe farklı mecralardan her türlü eseri sahip olduğum seçkiye rahatlıkla dahil edebilme esnekliğine sahibim.” 

Koleksiyonunuzu özetlemeniz gerekse nasıl anlatırdınız? Topladığınız belirli bir sanat türü var mı?

Sanatçıların bir-iki tanesi hariç hepsi kendi çağdaşlarım ya da bana yakın jenerasyonlardan. Bunun doğal sonucu olarak ürettikleri işlerin hepsi de içinde bulunduğumuz döneme, içinden geçtiğimiz süreçlere ve çok enteresan bir biçimde hem geçmişe hem de geleceğe ışık tutuyor. 15 sene önce üretilmiş bir eserin söylediği söz ya da anlattığı hikâye bakımından bugün hâlâ ne kadar geçerli olduğunu gözlemlemek çoğu zaman tüyler ürpertici bir farkındalığı da beraberinde getiriyor.

İlk alımım daha önce de bahsettiğim gibi bir fotoğraftı. Uzun yıllar sadece ve sadece fotoğraf alarak devam ettim ve bir bakıma kendimi o mecra ile limitledim. Kendi kendime yarattığım bu sınırlamayı daha ancak 7 sene önce kırmaya cesaret ettim ve bunun sonucunda kağıt işler ve videolar da almaya başladım. Bir bakıma, yıllar içerisinde kendimi daha özgür bırakmayı öğrendim. Artık ortak anlatıya ve kavramsal çerçeveye sadık kaldığı ve katkıda bulduğu müddetçe farklı mecralardan her türlü eseri sahip olduğum seçkiye rahatlıkla dahil edebilme esnekliğine sahibim. 

Soldan sağa: Sefer Memişoğlu, Gizem Akkoyunoğlu, Hale Tenger, Basim Magdy (en soldaki 3 tane)

Evinizde sergilediğiniz eserlerin yerini sık sık değiştiriyor musunuz? Aldığınız eserlerle ne kadar süre birlikte yaşıyorsunuz ve ne sıklıkla ev-depo ya da odalar arası yerini değiştiriyorsunuz?

Pek değiştirmemeye gayret etsem de zamanla eklenen eserler doğrultusunda değişiklik kaçınılmaz olabiliyor. Eserlerin yan yana gelmeleri doğrultusunda birbirleriyle kurdukları görsel ve kavramsal diyaloğu ve yarattıkları anlatıyı önemsiyorum. Sahip olduğum bütün eserlerle birlikte yaşıyorum ve şanslıyım ki duvarlarımda daha epey boş yer var.

SENA
İç çamaşır: Jacqueline Roditi, sağ alt foto: Nazif Topçuoğlu, üst foto: Lucia Koch

Koleksiyonunuzu oluştururken profesyonel destek alıyor musunuz? Ya da yakın çevrenizde görüşlerine saygı duyduğunuz, fikrini aldığınız birileri var mı?

Şükür ki terzi kendi söküğünü dikemezmiş lafı bu durumda geçerli değil. 🙂 Saygı duyduğum bir sürü galerici, sanatçı ve sanat emekçisi dostum var. Eserler hakkında konuşarak, paylaşımların ve fikir alışverişlerinin yapıldığı bir ortam yaratmak, benim için sanatla haşır neşir olmanın en keyifli taraflarından biri.

Basim Magdy
Video: Charles Sandison

Satın aldığınız sanat eserlerini nereden buluyorsunuz ve hangi eserleri alacağınıza nasıl karar veriyorsunuz?

99% galerilerden alım yapıyorum. Profesyonel hayatının 9 senesi galerilerde çalışmış birisi olarak galeri sistemine son derece inanıyorum ve desteklenmesini elzem görüyorum. Ancak ve ancak söz konusu sanatçı bir galeri ile çalışmıyorsa o zaman kendisinden direkt alım yapıyorum.

Alım sürecinde de daha önce bahsettiğim gibi duygusal bağ ve kavramsal bütünlük faktörleri belirleyici rol oynuyor. Genelde bir eseri almaya karar vermem 5 dakika sürüyor, bunun 30 saniyesi eseri beğenmem -seçmem- kendime uygun bulmamdan ibaret, geriye kalan 4.5 dakikası ise eseri almak için çoğu zaman olmayan bütçemi nasıl yaratacağımı çözmeye çalışarak geçiyor. Ama bu 5 dakikanın altında hem yılların birikimi ve deneyimi yatıyor hem de söz konusu sanatçıya ve-veya esere dair ciddi bir araştırma ve ödevini yapma süreci var. Profesyonel hayatımda ise bu kadar hızlı karar vermeyi asla kimseye tavsiye etmiyorum, kendi davranışımın tam aksine “üzerine yat düşün” sıklıkla kullandığım bir cümle.

Alicja Kwade (altın yıldız), at kafalı heykel: Volkan Aslan, mavi çanak: Alev Ebüzziya, beyaz çanak: Melis Buyruk, taşlardan olan iki heykel: Beachupcycling

Hangi galerileri, fuarları ya da platformları takip ediyorsunuz?

Elimden geldiğince ve vaktim yettiğince çok galeriyi yurt içinde ve yurt dışında takip etmeye gayret gösteriyorum. Türkiye’de sanat kalitesi ve iş ahlakı bakımından düzgün ve dürüst çalışan bütün galerileri düzenli olarak takip ediyorum. Yurt dışında her yere ve her şeye yetişmem fiziken mümkün değil; seyahatlerim el verdikçe gittiğim şehirlerdeki galerileri, sanat kurumlarını ya da Venedik Bienali gibi etkinlikleri ziyaret ediyorum. Fuarlar çok sempati duyduğum organizasyonlar değil açıkçası. İzleyici üzerinde kurdukları “ya şimdi hemen aldın ya da sonsuza dek kaçırdın” tahakkümünün özellikle de tecrübeli, bilgili ve bilinçli olmayan alıcıyı yanlış yönlendirebileceğini ve negatif etkileyebileceğini düşünüyorum. Yılın fuardan geriye kalan 360 günü galerileri ve sanatçılarını keyifle keşfetmek için elimin altındayken, niye kendimi zamansal ve psikolojik açıdan böyle bir cendereye sokayım ki? Kaldı ki son yıllarda dünyadaki birçok galeri, fuarların kendileri üzerinde yarattığı finansal stres ve fiziksel yorgunluk gibi bir sürü negatif faktörü artık açıkça dile getirmeye başladı. Galerilerle beraber, izleyiciler de “fairtigue” diye tabir edilen ve fuarların yoğunluğu sonucu yaşanan bir çeşit tükenmişlik sendromundan muzdarip olduklarını artık sıklıkla ifade ediyorlar. 

Alt: Ayça Telgeren, üst: Sefer Memişoğlu
Alicja Kwade

“Bir sanat eserinin gerçeği ile karşılaşınca yaşanan deneyimin yerini başka bir şeyin alabileceğini sanmıyorum

 Dijitalleşme koleksiyonerlik anlayışınızı değiştirdi mi? Bir eseri online mecrada görüp alım yapıyor musunuz?

Dijitalleşme henüz bende bir değişikliğe yol açmadı. Belki bunun sebebi, dünyadaki sanat üretiminin gerçek hayatta takip edemediğim kısmını zaten yıllardır websiteleri ve e-mailler üzerinden takip etmeye oldukça alışık olmamdır. Gerçi pandemi ile birlikte hızlı bir şekilde hayatımıza giriş yapan ve her geçen gün katlanarak artan OVR’lar şimdiden birçok kişi gibi beni de yormuş durumda. Daha önce bahsettiğim “fairtigue” hâli hızlıca yerini başka bir bitkinliğe bıraktı bile.

2003 yılından beri e-mail ile paylaşılan görseller ya da pdf dosyaları üzerinden, eserin gerçeğini görmeden alım yapmama rağmen “satın almak için tıkla” konseptine henüz alışamadım ve galiba alışmayı da reddedeceğim. Bir eser ile kurulan duygusal ve düşünsel bağ kadar bir galeri ile kurulan diyalog ve ilişki de çok değerli, bu temasların temelinde insan ve güven faktörleri yatıyor.

Ayrıca, bir sanat eserinin gerçeği ile karşılaşınca yaşanan deneyimin yerini başka bir şeyin alabileceğini sanmıyorum. Sanat eserini herhangi bir emtiadan ayıran en büyük özelliği sahip olduğu aurası ve bugünün teknolojik imkânları henüz onu ekran üzerinden aktarmaya yetmiyor. Birçok kişi gibi benim de en büyük korkularımdan biri sanat dünyasının gittikçe tek tipleşerek dev bir Amazon’a dönüşmesi.

Kolonun solundaki ikili: Volkan Aslan, sağındaki ikili: Elmgreen&Dragset
Volkan Aslan
Petrit Halilaj

Eserin ardındaki sanatçıyla tanışmak sizin için ne kadar önemli? 

Şanslıyım ki çoğunlukla sanatçıları eserlerini almadan çok daha önce tanıma imkânım oluyor ve mümkünse her zaman tanışmayı ve o tanışıklığı arkadaşlığa taşımayı da tercih ediyorum. Ama eser seçimimde sanatçıyı tanıyıp, tanımamak etken bir rol oynamıyor açıkçası.

Ekin Saçlıoğlu

“Sanatın ufkumuzu açtığına, bakış açımızı derinleştirdiğine, kendimize ve dünyaya dair farkındalığımızı arttırdığına ve bunun neticesinde de bizi daha hoşgörülü ve toleranslı bireylere dönüştürdüğüne inancım sonsuz”

Koleksiyonerliğe başladığınızdan beri zevkleriniz nasıl değişti? Sanat bilginiz nasıl gelişti ve güçlendi? Ayrıca o dönemden şimdiye sanat dünyasında nelerin değiştiğini düşünüyorsunuz? 

Başta da belirttiğim gibi işimle iç içe olduğundan satın alma sürecim doğal bir şekilde evrildi. İşim de sanat alanında olduğu için öğrendiklerim ve öğrenmeye devam ettiklerim bugünümü besliyor, yani oldukça simbiyotik bir ilişki söz konusu. Sanat tarihi bilgisi iyi bir temel oluşturmak açısında mutlaka faydalı ama sanat yaşayan, değişen, dönüşen bir alan olduğu için devamlı okumak, öğrenmek, takip etmek ve keşfetmek lazım. Ve bunu da mümkün olabildiğince global bir perspektiften yaparak burayı anlamlandırmak gerektiğine inanıyorum. Sanatı bir kenara bırakırsak, 20’li yaşlarıma kıyasla ben birey olarak değiştim ve umarım geliştim de. Bunun da iki tane doğal sonucu olabiliyor: Birincisi 10-15 sene önce aldığım her esere yönelik aldığım dönemdeki bağı hissetmeyebiliyorum, kimisinden uzaklaştığım hatta koptuğum oluyor, bazen bir kopma sonrasında o bağı zaman içerisinde tekrar kurabiliyorum bazen kuramıyorum. İkincisi hem sanata hem de dünyaya bakış açımın ve yaklaşımımın değiştiğini fark ediyorum. Sanatın ufkumuzu açtığına, bakış açımızı derinleştirdiğine, kendimize ve dünyaya dair farkındalığımızı arttırdığına ve bunun neticesinde de bizi daha hoşgörülü ve toleranslı bireylere dönüştürdüğüne inancım sonsuz.

Sanat dünyasının bir kısmı aşırı ticarileşerek sanat piyasasına evrildi ve sanat dünyası ile sanat piyasası neredeyse hiç kesişmeyen iki paralel evrene dönüştüler. Dünyadaki gidişat ile senkronize biçimde, yapıtlara dair konuşulanların yerini maalesef özellikle son 10 yıl içerisinde eserlerin fiyatları hakkındaki spekülasyonlar aldı. “Yatırım için sanat” gibi bana hiç de sempatik ve mantıklı gelmeyen ve son derece şaibeli bir tabir birçok insanın diline pelesenk oldu. İyi tarafından bakacak olursak da sanat daha geniş kitlelere ulaşmaya başladı ve bunun sonucunda daha çok insanın ilgi duyduğu bir alan hâline dönüştü. Şimdi bütün mesele o artmış olan ilgiyi bilgi ile donatıp doğru adımlarla doğru yönlere kanalize edebilmek.

Alt: Kerem Ozan Bayraktar, üst: Bianca Gutberlet

“Son aldığım eser henüz üretilmemiş hâlde”

 Son aldığınız eser bilgisini bizimle paylaşabilir misiniz? Bu eserde sizi yakalayan şey neydi?

Son aldığım eser henüz üretilmemiş hâlde. 🙂 Sanatçı pandemiden ötürü yaşadığı ve çalıştığı şehir olan Paris’e dönemediği için galerisi eserin ancak ekim civarında üretilebileceğini öngörüyor. Sophie Calle 20 yıla yakındır büyük bir hayranlıkla takip ettiğim ve “ah keşke bir eserine sahip olabilsem” dediğim bir sanatçı. “Sérénade pour une souris défunte” (Ölü Bir Fare için Serenad) isimli eseri adından da anlaşılacağı gibi ölüm teması ile alakalı ki bu da içinde bulunduğumuz dönemi (ve aslında hayatın kaçınılmaz bir gerçeği olduğu için her dönemi) ve benim ruh hâlimi çok iyi yansıtıyor. Ayrıca, sanatçının işlerine kavramsal açıdan her daim hakim olan varoluşsal boyut ve imge ile metni birleştiren göresel yaklaşım bu son serisinde de yine mevcut.

Aslı Çavuşoğlu
Aslı Çavuşoğlu (kapı üstü), Elmgreen&Dragset (kapı sağı)

Koleksiyonunuzu sergilediğiniz zamanlar oluyor mu, bu konuda görüşleriniz neler?

 Öyle bir durum ya da talep ile hiç karşılaşmadım açıkçası. Paylaşmak hem işimin bir parçası hem de sanatın bir paylaşım platformu olduğuna inanıyorum, dolayısıyla günün birinde böyle bir teklif veya talep gelirse seve seve ve elimden geldiğince yardımcı olurum.

Sol üstte Petrit Halilaj, sağ üstte Volkan Aslan, altta Aslı Çavuşoğlu; kolonun sol yüzündeki video: Charles Sandison

Okuyuculara Kolekta üzerinden yakın takibe alınacak sanatçılar önermenizi istesek hangi isimleri söylersiniz?

Keşke sanat alımı ya da sanatla ilgilenmek de listeler üzerinden işleyecek kolaylıkta olsa. Ne kadar alıştık değil mi, bu yaz gidilmesi gereken 10 restoran, ölmeden önce görülecek 50 yer, dolabınızda mutlaka olması gereken 20 parça gibi, sözüm ona “hayatı kolaylaştıcı” ama aslında sadece sürü mantalitesini ön plana çıkaran ve tek-tipleştirmeye yarayan listelere. Takip edilmesi gereken sanatçılar diye bir listeye şiddetle karşıyım çünkü genelde tek yaptığı şey daha önce bahsettiğim ve en değerli olan o kendi iç sesimizden bizi uzaklaştırmak. Sanatçı listesi yerine potansiyel alıcıların her daim kendilerine sorup, dürüstlükle cevaplamaları ideal olacak “ben neyi beğeniyorum”, “niye bunu beğeniyorum”, “beni çeken ne”, “bunu niye beğenmiyorum”, “beğendiğimi başka kimse beğenmezse bu beni nasıl hissettirir” gibi sorular listesi bence çok daha değerli. Eğer size hiçbir şey ifade etmiyorsa, hiçbir şey katmıyorsa isterse dünyanın en iyi sanatçısı olsun niye takibe alasınız ve niye sahip olasınız ki?

Elmgreen&Dragset
Manolya Çelikler

Son dönemde takip ettiğiniz sanatçılar kimler?

Profesyonel olarak zaten olabildiğince her şeyi takip etmem gerekiyor. Kişisel takip konusunu birkaç farklı koldan ele alıyorum, bu bana daha bütünsel bir yaklaşım sağlıyor: 1. Eserine sahip olduğum sanatçılar 2. Eserine sahip olmak isteyeceğim sanatçılar 3. Eserine asla sahip olamayacağımı bilsem dahi sevdiğim sanatçılar 4. Eserlerini kendi seçkime uygun bulmasam da sevdiğim sanatçılar ve son olarak da 5. Daha evvel pek de bilmediğim coğrafyaların bana yeni ufuklar açan sanatçıları.

 Henüz hiç eser almamış birine ya da genç koleksiyonerlere tavsiyeleriniz ne olurdu?

  1. Kendine her şeyden önce zaman tanıması! Bunu da: a. Öğrenmek için b. Kendini tanımak için yapması
  2. Çok sergi gezmesi, çok sanat eseri görmesi
  3. Varsa güvendiği kişilere danışması ve-veya güvenebileceği, aklının dengi olan ve kanının uyuştuğu profesyonel biri ile çalışması
  4. Mahalle baskısı diyebileceğimiz çevresel faktörlere yenik düşmemesi (onda var bende de olsunculuk ve eyvah ya sosyal çevrem beğenmezse korkusu)
  5. Ve bence asla yeterince söylenmiyor o yüzden tekrar ederek söylemekte fayda görüyorum: Çok okumak, çok okumak ve çok okumak.
Sitemize giriş yaparak kişisel verileriniz, site kullanımınızı analiz etmek, sosyal medya özellikleri ve reklamları kişiselleştirmek amacıyla çerezler aracılığıyla işlenmektedir. Detaylı bilgi için Çerez Politikası Metni’ni okuyabilirsiniz. Anladım butonuna tıklayarak açık rıza beyanında bulunmuş olursunuz.