Metin Kalkızoğlu Uçsuz Bucaksız

06/04/2021 - 22/05/2021

Galeri / Miz

Karla kaplı bir kırsal.

Sisin ardında solgun bir güneş.

Kurumuş bir ağaç.

Üzerinde uçan bir kuş.

Soğuğun ve sessizliğin hüküm sürdüğü donmuş bir diyar.

Hipergerçekçi portrelerinin yanı sıra minimalist peyzajlar çalışan Metin Kalkızoğlu, “Uçsuz Bucaksız” adını verdiği kişisel sergisinde tuval üzerine akrilik boya tekniğiyle çalıştığı figür içeren peyzajlara yer veriyor.

Doğanın sadeliğindeki etkileyiciliği yansıtırken mimesis ve “yüce” (sublime) kavramlarından yararlanıyor. Zamanın durduğu, figürlerin donduğu, hareketin yerini eylemsizliğe bıraktığı peyzajlardaki kar ve kış vurgusu resimlerin genel atmosferini oluşturuyor. Kalkızoğlu’nun eserlerinde yer alan kuru ağaç, kuş, sisler içinde bir güneş ve karanlık gökyüzünde hilâl evresinde bir ay gibi sürekli tekrarlanan birkaç sembollün farklı şekillerde kurgulanmasıyla hikâye tamamen değişiyor. Bu açıdan ilk olarak Longinus’un (213-273) ortaya attığı retoriksel “yüce” kavramına dokunurken az figür ile çok şey anlatmayı başarıyor.

Kalkızoğlu “yüce”yi İngiliz Romatikleri gibi doğada buluyor. Bazı peyzajları, gökyüzünün geniş yer kapladığı kompozisyonları ve gerçekçi perspektif algısı ile doğanın Aristocu mimetik temsiline daha yakın duruyor. Buna karşın doğayı kendine özgü yorumladığı diğer eserlerinde sanatçı, mimesisten çok, perspektifin tek bir plana indirgendiği, ışık ve kompozisyonun ahenkle kullanıldığı fantastik ya da gerçeküstü denebilecek bir dünya ortaya koyuyor. Yarattığı bu atmosferle kendi hislerini izleyiciye aktarmayı hedefleyen sanatçı, sadeliğin arkasındaki gücü adeta Edmund Burke (1729-1797) ve Immanuel Kant (1724-1804) estetiğindeki “yüce” kavramına dayandırıyor. Burke ve Kant belli meselelerde ayrışsalar da sanat eserinin izleyicide bilinmezliğin, akıl almazlığın, inanılmazlığın yarattığı korku, dehşet gibi güçlü duygularla beraber bir haz duygusunu açığa çıkardığını savunurlar. Bu açıdan Kalkızoğlu’nun eserleri, katharsis ile bağlantılı olarak değerlendirildiğinde izleyicide ıstırap ve haz duygularını harekete geçirerek onları, karanlığın ortasında sadece tek bir ağacın görülebildiği bir dehşet ve bununla birlikte gelen huşû hissinin hâkimiyetine alıyor. Benzer bir şekilde, sisle kaplı, ardında ne olduğu belirsiz bir atmosfer, izleyicinin dolduracağı bir boşluğa dolayısıyla Umberto Eco’nun tabiriyle bir açık yapıta imkân veriyor. Daha da derine inersek, ressamın sınırlı olarak aydınlattığı ve daha çok karanlıkta bıraktığı kompozisyonlardaki ışık mekân ilişkisi, Freudyen bağlamda, izleyicinin bilinçaltında gizli kalmış arzu, korku ve çatışmadan oluşan içeriği de açığa çıkarabilir. Kalkızoğlu özgün bir duyarlılık sergilerken sadece birkaç figür kullandığı eserlerinde, “yüce” duygusu ve katharsis ile izleyiciyi etkisi altına alıyor. İzleyiciyi, sadeliğe vurgu yapan kompozisyonlarındaki yalnızlık, hüzün, keder gibi duyguların haz verici etkisini deneyimlemeye davet ediyor.  

Arda Kıpçak

Sitemize giriş yaparak kişisel verileriniz, site kullanımınızı analiz etmek, sosyal medya özellikleri ve reklamları kişiselleştirmek amacıyla çerezler aracılığıyla işlenmektedir. Detaylı bilgi için Çerez Politikası Metni’ni okuyabilirsiniz. Anladım butonuna tıklayarak açık rıza beyanında bulunmuş olursunuz.