Karma Sergi Pareidolia
Labirent Sanat
Labirent Sanat 9 Haziran – 30 Temmuz tarihleri arasında Ayşe Kapusuz, Bahadır Yıldız, Gülfem Kessler, Mali Çakır, Şinasi Göktürkler, Tuna Üner, Yakup Uysal’ın son dönem işlerinin yer aldığı “Pareidolia” sergisini sunar.
Bazen bir bulut gözümüzde ejderha oluverir;
Bir duman, bakarsın, bir ayı oluvermiş, ya da bir aslan,
Derken kuleli bir hisar, bir korkunç kayalık,
İnişli çıkışlı bir dağ, masmavi bir yarımada,
Üstünde ağaçlar, dünyamıza yukardan baş sallayan,
Gözlerimizde havayı deve yapan ağaçlar[1].
Shakespeare, “Antonius ve Kleopatra”
Dünyaya ilişkin algımız, yalnızca duyularımıza gelen girdilerle belirlenmez, dünyaya dair önceki deneyimlerimizden de güçlü bir şekilde beslenir. Kimi zaman sıvası dökülmüş bir duvarda, bir ağaç gövdesinde, dağ ya da kaya oluşumlarında, bulutlarda, kaldırım taşlarında, mürekkep lekesinde veya masaya dökülen kahve kalıntısındaki, parçalı ve eksik görsel sinyalleri zihnimiz, bilinçsiz bir çıkarım süreci yoluyla, tanıdık bir imge olarak yorumlar. Yaşamımızın bir anında belki de çoğumuzun bir ya da sıklıkla deneyimlediği illüzyonun bir çeşidi olan bu durumun, psikolojideki karşılığı Pareidolia’dır. Yüz pareidoliası, olmayan yüzlerin hayali algısıdır. Bir bulutta, bir kahve köpüğünde, kaya bloklarında yüz görmek, yüz pareidoliası örnekleridir. Yüzlerin sosyal öneminden ve insanların onları işleme kabiliyetinden dolayı, pareidolia formları içinde en çok bilinen ve en iyi fark edilenidir.
Bebek görmeye başladığı andan itibaren yüzleri tanır. Artık bu becerinin beynimizde kodlu olduğunu biliyoruz. Bir milyon yıl önce bebekler kendilerine gülümseyen bir yüzü tanıyamıyor, anne-babalarının kalbini kazanamıyor, bu nedenle de gelecekleri tehlikeye giriyordu. Bugün hemen her bebek insan yüzünü hemen tanıyarak kocaman bir gülümsemeyle hayatını garantiye alıyor[2]. Carl Sagan’ın bu saptamasıyla evrimsel süreçte beynimizdeki şekil seçme düzeneğinin gelişmesiyle, hayatta kalma olasılığımızın arttığı sonucunu çıkarabiliriz. Tıpkı binlerce yıl önce doğada besin arayan bir canlının otlardan gelen ses kaynağını, avlanmak üzere gizlenmiş bir yırtıcıdan değil de rüzgardan kaynaklandığını düşünme olasılığının azalmasına paralel, hayatta kalma ihtimalinin yükselmesi gibi. Böyle belirsiz koşullarda, bir hayvanı orada değilken “görmek” ya da bir kayayı ayıyla karıştırmak hayatta kalmayı destekleyen bilişsel uyarlamalardır.
Yazının ortaya çıkmasından çok önce, insan görsel kültürünün ilk örneklerini temsil eden paleolitik mağara resimleri, anlamı iletmek için işaretlerin kullanılmaya başlandığı tarih öncesi bir dünyaya puslu bir bakış sağlarlar. Bilim insanları, mağara resimlerini yaparken atalarımıza neyin ilham verdiğini bilmenin, kendimizi yaratıcı bir şekilde ifade etme konusundaki insani dürtü hakkında (sınırlıda olsa) ipuçları verdiğini düşünmektedir. Muhtemelen mağaralarında tehlikeli, gizemli, karanlık ve düşündürücü yerler olması, zihnimizin bulutlarda yüzler bulmak gibi doğal şeylere anlam yükleme konusundaki evrimsel eğilimimize katkısı olmuştur. Nitekim mağarada bulunan bir avcının duvar yüzeyindeki dokularda, kıvrımlarda ya da sarkıtlarda gördüğü hayali imgeleri o günün koşullarında bulduğu araçlarla duvar yüzeyinde tamamlaması gibi. Bunun tipik bir örneği, iki dev geyiğin (Megaloceros) doğal duvar çatlaklarını ve hayvan ana hatlarını tamamlamak için mağara duvarına çizgilerle tamamlayarak tasvir edildiği Chauvet mağarasında görülebilir.
Bazen durup duvardaki lekelere veya ateşten geriye kalan küllere, bulutlara, çamura veya benzer şeylere bakmanın senin için çok zor olmayacağını hatırlatıyorum, sakın bu söylediğimi hafife alma; dikkatli bakarsan, gerçekten muhteşem fikirler edinirsin. Ressamın zihni yeni buluşlarla, hayvan veya insanın savaştığı kompozisyonlarla, farklı manzara kompozisyonlarıyla ve sana onur verecek şeytan veya benzeri doğaüstü şeylerle harekete geçer, çünkü karmaşık şeylerden zihin yeni buluşlara malzeme elde eder[3]. Leonardo da Vinci resim üzerine notlar aldığı defterindeki bu satırlarında sanatçılara pareidolia’yı zihni açmak ve onu farklı buluşlara yönlendirmek için yöntem olarak kullanmalarını öğütlemektedir. Leonardo’nun bu mesajı, sanatçının hayal gücünün ve doğuştan gelen yeteneklerinin uyanmasını teşvik ederek dünyayı algılamanın yeni yollarını keşfetmesini sağlıyor.
Sergi, Paleolitik dönem mağara resimlerinden, antik dönem sanatına, bilimde gökyüzü araştırmalarına, psikolojide bireyin kişiliğini değerlendirmek amacıyla yapılan Rorschach testine, Rönesans dönemi resim ve edebiyatından modern sanata, günümüzde kullanılan yüz tanıma teknolojisi ve yapay zeka araştırmalarına kadar bir çok alanın faydalandığı pareidolia olgusundan ilham almaktadır.
Pareidolia sergisinde; Ayşe Kapusuz, Bahadır Yıldız, Gülfem Kessler, Mali Çakır, Şinasi Göktürkler, Tuna Üner ve Yakup Uysal’ın yaratıcı süreçte pareidoliayı farklı bağlamlarda yöntem olarak aldığı işlerini 30 Temmuz tarihine kadar Labirent Sanat’ta görebilirsiniz.
[1] SHAKESPEARE, W., Antonius ve Kleopatra, Çev. Sabahattin Eyüboğlu, Remzi Kitabevi, İstanbul 1967.
[2] SAGAN, Carl, Karanlık Bir Dünyada Bilimin Mum Işığı, Çev. Miyase Göktepeli, TÜBİTAK&YKY, İstanbul, Ekim 1998, s.35.
[3] DAMISCH, Hubert, Bulut Kuramı-Resim Tarihi İçin Bir Katkı, Çev. Burak Şaman, Metis, İstanbul 2012, s.53.